13 Mart 2008

Bir Taşla İki Kuş

Halitağa Caddesi Kıvanç Sokakta bugün…

Bir delikanlı giriyor içeri, ilk dikkat çeken yeri civciv sarısına boyadığı saçları. 4-5 günlük sakalları diplerindeki siyahlarla aynı renk. Delikanlıyı ikinci kez sırası geldiğinde bankoda görüyorum. Hata olasılığına karşın işlemini incelerken kimliğinde, deniz kuvvetlerinden emekli ikramiyesi ödenecek kişiyle aynı ismin yazdığını görüyorum. Doğum tarihine bakıyorum 1978. Kimliğindeki fotoğrafı şimdikinden çok daha kısa ve kendi renginde saçlarıyla çekilmiş. Vesikalık olmasına rağmen objektife değil de uzaklara bir yerlere bakmış.

1978 doğumlu olup nasıl emekli olunuyor diye soruyorum. Kolu bacağı tam, sakince sırasını beklemiş, herhangi bir maluliyet belirtisi yok... Ayrıldım diyor.

Ordudan kendi isteğinle ayrılınabiliyor mu artık diye soruyorum. Atıldım aslında derken duraksamıyor ancak yamuk bir gülümseme beliriyor yüzünde. Atıldığına seviniyor mu, bunu açıklamak zorunda kaldığına üzülüyor mu bilemiyorum. Ondörtbin küsur ödeniyor. Cüzdanına sığmayan paracıkları ile ilk olarak ne yapacak acaba? Dip boyasına gider mi? Hazır berbere gitmişken bir de saç sakal kestirir mi?


Bunları yazmayı düşünürken masamda oturan bayanın imar bankasının off shore hesaplarında kaybettiği milyarlarını geri alma ihtimali olup olmadığına dair monologunu dinliyorum. Yeşil gözlerinin etrafını yeşil boyamış, yeşil de bir hırka giymiş. Fönlü saçlarının dip boyası yeni yapılmış, sözü uzattıkça uzatıyor. İsteksizce pencereye çevirdiğimde başımı, iki türbanlı kadının ortasında, birinin elini tutan ve muhtemelen 3 ya da 4 yaşındaki bir kız çocuğunun pembe yünden örülmüş eşarbının geçişini görüyorum. Annesi ya da ninesi ya da herkimse, kızın muhtemelen en sevdiği renk olan canlı mı canlı bir şeker pembesi yünden, bere değil üçgen bir parça örmüş ve o güzelim bebek başına eşarp gibi, çenesinin altından bağlamış. Bir taşla iki kuş!


Tekrar yeşilli müşteriye dönüyorum. Söylediklerinin ilgili yerlerinde başımı sallayarak, onaylayıcı sesler çıkararak süren iletişimimiz, nasıl yaşımı gösteriyor muyum diye soruşuna kesinlikle göstermiyorsunuz dememle sonlanabiliyor ancak. Doğum tarihini gözlüğünü yanına almadığı için formuna ben yazmıştım ve gerçekten 1940 doğumlu oluşuna içimden şaşırmıştım. Kartlarının olduğu cüzdanını kaybettiği için gelmiş, kartları için yeniden başvuru yapması gerektiğini söylediğimde cevap olarak alakasız bir şekilde cüzdanımı çaldırdım mı bir yerde mi unuttum bilmiyorum, süslenmeyi biliyorum ama gibi bir cümle kurmuştu. O da süslenmeyi bildiği için ne kadar şanslı olduğunu bilmiyordu sanırım ki monologunun bir yerinde, acaba örtünsem tayyip batan paralarımı öder mi gibi başka ilginç cümleler de sarf etmişti...

Öyle işte...

Hiç yorum yok: