26 Haziran 2006

Deney #2A

Ekipman: 2 Bilet (gidiş- dönüş)
Pozlama: 7 gün
Sonuç: Başarılı!

Bir önceki deneyde karar verdiğim gibi hologram yapmama konusunda, pozlamayı arttırarak yeni bir deney yaptım. Bu deneyin anlamlı olması başka bir –laboratuar demeye dilim varmıyor ancak sanırım başka çarem yok- evet, başka koordinatlarda yer alan başka bir, bir, atölye diyeyim, atölyede yapmam gerekiyordu; kısmen açık havada bir atölyede.

Bunun hassas bir deney olmasını amaçlamıştım bu nedenle basıncın sabit ve bilinen bir değer olması için fizik kitaplarında yer alan ‘normal şartlar’ın geçerli olması gerekiyordu, yani günlük dilde, deniz seviyesinde! Işın kaynağında bir değişiklik yaptım ve güneşi kullandım. Pozlanacak yüzey olarak da kendi bedenimi kullandım. Pozlama süreleri iki gün 15–19 arası 4er saat, sonraki 5 gün 11–19 arası 8er saat sürdü. Tamamı 15 faktörlü koruma ve deniz suyu etkisinde gerçekleşti. Denizde geçen zamanları da ölçmek isterdim ancak dakikalarla ölçtüğümüz pozlamada 8 saatlik süreler söz konusu olunca istatistikî olarak göz ardı edilebilecek boyutta olduğunu düşündüm. Ve sonuç, başlıkta da belirttiğim gibi, kesinlikle holografik olmayan harika bir bronzluk!

Deney aşkıyla hazır oralara gitmişken hologram adına başka deneycikler yapmadım değil. Örneğin ışın kaynağı olarak ayı kullanmak gibi… İlk hologram deneyinden daha naif bir girişim olarak kaldı, gözle görülür bir etkisi olmadı. Zaten ay, ışın kaynağı değil, yansıtıcısıdır, deyip geçtim.

Bir de hologramı yapılabilecek objelerle karşılaşır mıyım diye bakındım. Malum, lazer ışınının rengini daha iyi yansıtması bakımından parlak –gümüş gibi- ya da aynı renkte ve tabii uygun boyutta objeler… Bulmasına buldum, gümüş gibi parlayan, doğal formda bir sürü minik şey. Ancak hepsi nedense benden kaçtılar. Daha doğrusu, suyun altında o kadar çeviktiler ki, hiçbiriyle tanışacak kadar yakınlaşamadım. Ben de onları doğal ortamlarından bırakıp geldim.

Bunlar dışında bir şey daha yaptım ki, tamamen plansız ve kendiliğinden gelişen bir durumdu, ben bile inanamıyorum. Ne mi yaptım? Bir röportaj verdim. Hazırlıksızdım, ayrıca söyleyecek fazla bir şeyim olmadığını düşünüyordum, hele hologramlar konusunda giriştiğim bu amatör çabanın kayıtlara girmesini hiç amaçlamamıştım. Ancak röportajı yapan kişi, kendisini pek severim, bu konuda daha deneyimliydi ve kelimenin tam anlamıyla beni konuşturdu da konuşturdu. Şu anda ne kadar pişman olsam da bana yöneltilmiş mikrofonlar, üçayak üzerinde duran kameralar karşısında kendime hâkim olamayıp bu konuda bildiğim, düşündüğüm ve hayal ettiğim ne varsa anlattım. Şimdi o kayıtların yanlış ellere –ne demekse artık- geçmemesi için dua etmekten başka çarem yok. 

Öyle işte. Şimdi tekrar İstanbul’dayım. Bir sonraki deney sanırım bu hafta Ankara’da olacak.

17 Haziran 2006

Bugün hologram dünyası için ne yaptın?

Bu bloga başladığımdan beri kendime en sık sorduğum sorulardan biri oldu. Malum, bilgi engin bir deniz ve ulaştığım her bilgi devam etme isteğimi kamçılıyor. Kronolojik olmayan sırayla ben de yaptıklarımı sayayım:

Lazer işaretleyicimi söktüm. Şimdi, bunun üzerine bu radyonun içindeki adamlar nerede diye merak edip radyo televizyon dağıtan çocuklardan biri olduğumu açıklamak isterdim. Fakat değildim, aksine uslu uslu oturan, bebekleriyle oynayan tipik çocuklardandım. İçimdeki bilim aşkının alevlenmesi bu yaşıma kısmetmiş… Neyse, söktüm ve geri taktım. Üçlü pil setimin bağlantı kablolarını bağlayabileceğim bir eksi bir de artı uç bulabileceğimi ummuştum ancak açma düğmesini lehimledikleri için ve lehimi söksem bile topluiğne başı büyüklüğündeki alanları bağlayabileceğimi gözüm kesmediği için vazgeçtim. Hala çalışıyor, bir işe yaramıyor, ne fayda…

Hologram forumunda litiholo ile ilgili arama yaptım, moralim bozuldu. Ta iki üç yıl önce insanlar denemişler, ilan edildiği gibi basit olmadığını keşfetmişler, benimle benzer sorunlar yaşamışlar, vesaire. Bunları öğrenmek hoşuma gitmedi tabi. Sipariş vermeden önce yapsaydım bu işi diye düşündüm. Keşke demenin bugüne herhangi bir katkısı yok. Bana lazeri bozduktan sonra cevap yazan arkadaştan bir iki püf noktası öğrendim, onları denemek içindi lazer işaretleyiciyi sökme denemem.

Holowikiyi biraz kurcaladım. Her şey orada. Bir yandan okunacak öğrenecek ne çok şey olduğunu gördüm, gözüm döndü. Bir yandan da bu blog bunların Türkçeye çevirisinden mi ibaret olacak yani diye düşünüyorum. Yapılacak her şey yapılmış gibi geliyor.

Bilim Teknik haziran sayısında 39 yıllık arşivini dvd olarak veriyor. Bugün aldım ve ilk olarak hologram konusunu arattım. Var bir şeyler, temel şeyler, uygulama alanları hakkında yazılar ancak hepsini toplu halde görünce fazla genelci olduğunu düşündüm. Bilim teknik magazini gibi göründü birden… Aynı şey lazer konusunda yaptığım aramada da geçerli. Belki de öyle olması gerekiyor. Ansiklopedi değil sonuçta.

Kendime tatil ödevi verdim. Ne olduğunu söylemeyeceğim ancak tatil dönüşü hakkında yazarım büyük ihtimal. Bir de okuyucularıma tatil ödevi hazırladım. İstatistikleri kontrol ediyorum, ilginç, birkaç kişi şimdilik, hologram hakkında arayarak bulmuşlar blogu. Sağını solunu pek düzeltemediğim, içime sinen bir şekil bulamadığım için pek kimseye haber vermedim daha. Buna rağmen ziyaretçilerin olması daha bir hizada tutacak gibi beni.

Gelelim ödevimize… Hologram felsefesi hakkında bulabildiğim en kapsamlı Türkçe sayfanın adresini aktarıyorum. Hülya hanım, akıcı, açıklayıcı ve net bir şekilde benim demek isteyip de diyemediklerimi yazmış, kaynakları belirtmiş. Ben okudum, anladım ve ‘yalan dünya’ yerine ‘hologram dünya’ diye nara atarak hayata geri döndüm. Bakalım sizdeki etkisi ne olacak? Şimdi yalan olduğunu bile bile başka koordinatlarda biraz zaman geçirmek ve orada hologram yapmamanın keyifli yöntemlerini denemek üzere hazırlanmalıyım. Haftaya görüşmek üzere.

15 Haziran 2006

Deney #1A

Ekipman: 2 Bilet
Pozlama: 180 dakika
Sonuç: Başarılı!

Bu blogun diğer amacına yönelik yaptığım ilk deney mükemmel bir şekilde gerçekleşti. İkinci amaç ne mi? Başlıkta yazdığı gibi, nasıl hologram yapılmaz. İşte sürpriz bir şekilde dün akşamımı ayırdığım bu deneyin ayrıntıları…


Deneye anlamını veren iki bilet, dün akşam Kuruçeşme Arena’da gerçekleşen Sting konserine giriş biletleriydi. Bir ekip çalışmasında üzerine düşen her şeyi fazlasıyla yapan takım arkadaşımla Bebek’te buluşup karnımızı doyurduktan sonra yürüyerek Kuruçeşme’ye ulaştık. Araç trafiğinden daha çabuk vardığımız ve park yeri sorunu yaşamadığımız için kendimizi tebrik ettik ve tam sahneyi ortalayacak şekilde bugün onbeşbin kişi olduğunu öğrendiğimiz kalabalığın içine yerleştik. O sırada saat dokuzu biraz geçiyordu ve Sting İngiliz dakikliğini doğrulayarak –eğer varsa öyle bir şey- bizi fazla bekletmeden tam dokuzbuçukta sahneye çıktı. Tempoyu hiç düşürmeden, aralara sohbet için bile boşluk vermeyen grubun performansı harikaydı. Eski yeni tüm hit parçalarını seslendirmiş olmasına rağmen onbirbuçukta veda ettiğinde ‘daha yeni başlamıştık’ hissiyatı içindeydim. Eskiden albümlerini aldığım gibi şarkı sözlerini ezberlediğim müzisyeni canlı canlı izlemek harikaydı. Şu an hala kulaklarım çınlıyor ve konuşurken sesim çatallanıyor desem o iki saatin nasıl bir coşkuyla geçtiğini ifade edebilirim sanırım.


Sonuçta hologramlardan, nasıl yapıldığından, hologram denemelerinden, hologram blogundan bir kez bile bahsetmeden, aklıma bile getirmeden, sadece o anın getirdiği güzellikleri yaşamak hologram yapmamanın başarısı garanti yollarından biriymiş. Kendimi tebrik ediyorum ve başarı sarhoşluğuna düşmeden bu deneyleri daha ileriye taşımak, hologram yapmamanın daha güzel yollarını bulmak için kendime söz veriyorum!

13 Haziran 2006

Deney #2

Ekipman: Litiholo Hologram Seti ve Lazer İşaretleyici
Pozlama: 20 dakika
Sonuç: Hala başarısız!

Sakin kafayla cumartesi gece yaptığım testi düşününce başarılı olmama nedenini anladım. En azından başlıca neden eksik pozlama idi. Önerilen 5-12 dakikalık süre 4.5 voltluk pil seti kullanıldığında geçerli olacaktı. Heyecandan basit bir orantı hesabı yapmayı atlamışım. Gücün 3 volt olduğu durumda önerilen süre 7.5-18 dakika ediyordu. Bunu fark etmenin heyecanı ile pazartesi gecesi, ertesi gün iş var, erken kalkacağım demeden gece yarısı yine o şahane (!) ekipmanımın başındaydım. Bu sefer önerilenin maksimumunu deneyecektim ilk olarak: 18 dakika.

Pozlamayı başlatıp durdurmak için saatli bir düzeneğim yok. Uzun süreler söz konusu olduğunda +/- farklar göz ardı edilecek denli az oynamaya sebep oluyor. Ancak bir ya da birkaç dakikalık pozlama süresi söz konusu ise, ki bence fotoğraf için de hologram için de daha fazla olmaması daha sağlıklı olacaktır, ufak kaymalar bile gözle görülür etki bırakabilir. Ancak ben bir elimde karanlık oda lambası duvar saatini izlerken –kelimenin gerçek anlamıyla- bir ara dalmışım sanırım ki 20 dakika geçtiğini fark etmemişim. Eksik pozlamadan üç plakayı harcamış biri olarak, 2 dakikanın lafı mı olur dedim ve siyah kartonumla lazer ışığını örttüm. Objeyi kaldırdım ve yine cömert bir süre boyunca –sanırım 5 dakika kadar- objesiz pozladım.

Sonuç? Nasıl değerlendirmeli emin değilim. Çünkü bu sefer objenin olduğu yer mavi kalmış, lazer ışığının plakaya ulaştığı yerler köşelerin içinde kalan bir daire şeklinde bordo renkteydi. Hmm, dedim. Demek lazer ışını plakayı morartıyor. Olabilecek her açıdan ışığa tuttum fakat hologram falan göremedim. Şu anda bu deneyi yaptıktan yaklaşık 20 saat sonra plakaya tekrar baktım. I ıh, bahsettiğim izler kaybolmuş, ilk üç plakadan farksız bir şekilde belli belirsiz mavilikler içinde…

Bu durumda plakaların pozlamadan bağımsız olarak aslında bir işe yaramadıkları geliyor aklıma. Çok mu kötümserim? Bir kere, kartvizit boyutunda, kenarları bile tıraşlanmamış ve dikkatli bakılmadığı sürece hafif mavilikleri fark edilmeyen bu camların kendi kendini geliştirecek, durduracak ve sabitleyecek bir kimyasalla kaplandığına inanmakta güçlük çekiyorum. Polaroid fotoğraf kartlarıyla karşılaştırıyorum, onlar her ne kadar kâğıt gibi görünseler de saydığım üç banyonun bir kareye yetecek kısmı şeffaf koruyucusunun içinde yer almaktadır ve polaroidi çektiğin gibi köşesinden tutup sallayarak bu süreci aktive etmiş olursun. Burada, elindeki tek şey dikkat etmediğin takdirde elini kesen bir parça cam! Hiçbir şeyle kaplı değil ve tırnağınla kazıyınca bile çıkabilecek bir katmanı yok.

Başarısız olan ikinci denemeden sonra yapabileceklerim sanırım şunlardan ibaret:
1- Lazer işaretleyiciden vazgeçip 4.5 voltluk pakete bağlayabileceğim bir diyot edinmek
2- Plakaların durumundan emin olmak için hologram forumunda araştırma yapmak (litiholodan herhangi bir yardım geleceği konusunda ümitsizim sanırım)

12 Haziran 2006

İlk Gerçek Deneme

Deney #1
Ekipman: Litiholo Hologram Seti ve Lazer İşaretleyici
Pozlama: 5 ve 8 dakika
Sonuç: Söylemesem daha iyi 

Bu denemeyi cumartesi gece yarısından sonra bloglamaya başlamış olmanın verdiği heyecanla yaptım. Saat sanırım iki olmuştu, günün yorgunluğuyla bastıran uyku neredeyse bilim aşkımı yenmek üzereydi. Fakat serde inatçılık var, neredeyse başarısız olacağını adım gibi bilerek kolları sıvamama engel olmadı.

Önce aldığım lazer işaretleyiciyi pozlamaya hazır hale getirmem gerekiyordu. İçindeki düzeneği dışarı çıkarmanın bir yolunu bulamadım ve kendi pilleriyle çalıştırmaya karar verdim. Lazerin pile değil de sabit güç kaynağına bağlanması gerekliliği okuduğum bir kaynakta pillerin kullanıldıkça gücünü yitirdiği, güç kaynağının ise son ana kadar sabit miktarda güç sağladığı ile açıklanıyordu. Fakat ince uzun ve yekpare metal silindirin derinliklerindeki diyot beni pile mahkûm etti. İlk kez kullanılıyor diyerek göz ardı ettim ve başka bir handikabı fark ettim: aç-kapa düğmesi yok, bir düğmeye basılı tuttuğun sürece lazer yanıyor. Bu aşamada ilk başta lazer diyotu bozan klips girdi devreye ve onun sayesinde lazeri yakan düğmeyi basılı tutabildim.

Sırada ışın ayırıcının hizasında uygun yükseklik ve açı ile sabitleme işi vardı. Kendi kutularını üst üste koyup kalem şeklindeki yanar durumdaki lazeri üstüne koyduğumda yükseklik kısmı halloldu, açıyı da ayarlayıp şeffaf bantla hem altındaki kutuya hem de masaya yapıştırınca ortaya olabilecek en iptidai düzenek çıktı. Bakalım bu çaba meyvelerini hologram şeklinde verecek mi yoksa tamamen beyhude mi olacak diye merak ederek devam ettim.

İlk pozlama klasik bir keşif kazasıydı ve bir plakamın kullanılmaz hale gelmesine neden oldu. Şöyle ki, daha önce bu aşamaya gelmediğimden holografik plakaların olduğu kutuyu açmamıştım ve neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Kutuyu açtım, bir plakayı çıkardım, aynen fotoğraf kâğıtları gibi beyaz görünüyordu, yerine yerleştirdim. Saate baktım, lazeri engelleyen siyah kartonu kaldırdım ve nefesimi tutmuş bir şekilde 5 dakika bekledim. Tekrar siyah kartonu lazerin önüne yerleştirdim, plakanın önündeki objeyi kaldırdım, kartonu kaldırdım ve iki dakika da hologramın belirmesini bekleyerek plakayı pozladım. Hologram falan belirmedi. Ben de kitapçıkta dediği gibi ışığı açtım ve plakayı kendi kendini geliştirmesi için lambaya doğru tuttum. Ve gördüğüm beyazlığın filmin kaplaması değil, ışığa karşı koruması için –sanırım yani- üzerine konmuş aynı boyutta bir karton olduğunu gördüm. Yani ben 7 dakika boyunca aslında plakayı falan pozlamamıştım ve bunu plaka elimde ışığın altında fark ediyordum, fotoğrafçı deyimiyle film yandıktan sonra!

Olur böyle şeyler dedim ve azimliyim ya, devam ettim. Aynı işlemleri bu sefer kartonunu çıkararak tekrarladım. Sonuç yine başarısız. Tamam dedim, daha uzun süre pozlamalıyım demek ki. Süreyi 8 dakikaya çıkarayım, yüzde 60 artış. Sonuç yine başarısız!

İlerleyen saat, hesapta kısa gibi görünen dakikaların sessiz, hareketsiz bir şekilde geçirdiğinde ne kadar uzun olduğunu fark etmek deneyi bu noktada bitirmeme neden oldu. Nasıl hologram yapıldığını henüz bulamadıysam bile nasıl yapılmadığına dair bir örneğim daha oldu, fena mı?

Şimdi, bu deney neden başarısız oldu?
1- Titreşimi engelleyememiş olabilirim.
2- Plakayı ters koymuş olabilirim.
3- Lazerin önündeki lens engel olmuş olabilir.
4- Lazeri pille çalıştırmak güç kaybına neden olmuş olabilir.
5- Yeterince pozlamamış olabilirim.
6- Bu nedenlerin birden fazlası aynı anda gerçekleşmiş olabilir.

Göz ardı ettiğim diğer verilerle birleşince adına deney dediğim şeyin bilimsel anlamda deneyle zerre kadar ilgisi olmadığı anlaşılıyor. Bu işe başlarken çalışacağı garantili bir düzeneği tercih etmemin nedeni de buydu, en azından kontrol grubunun sağlam olması. Diyotu bozmasaydım öyle de olacaktı. Yoksa elini attığı her hobiye ustaların bile sahip olmadığı kalitede alet edevatı alarak başlayan türden bir insan değilim. (yoksa öyle miyim?) Hani seramiğe başlar, fırın dahil alır, kayağa başlar, kiralamaz kayak takımı alır, skuba desen aynı… Ve hep de alengirli şeyler gerekir, bir defter bir de kurşun kalemim olsun, iki dize yazayım demek hobiden sayılmaz.

11 Haziran 2006

İlk Adım

İlk yazıda bahsettiğim şu atması üç yıl alan ilk adımdan bahsetmek istiyorum şimdi. Hologram yapmak için ne gerekli? Bahsettiğim sürenin son zamanlarında bunun hakkında epey bir inceleme yaptım. Sonrasında bir yazı konusu yapmayı planladığım bu sorunun cevabı kısaca şöyle:

1-Lazer
2-Holografik film veya levha
3-Işın ayırıcı
4-Aynalar
5-Optik masa
6-Karanlık oda lambası
7-Holografik banyolar ve tabii hologramı yapılacak
8-Obje
Tüm ışıktan ve daha önemlisi titreşimden arındırılmış bir ortam hazırladıktan sonra bahsedilen düzeneği kurmak, hologramı pozlamak ve banyolarla geliştirip sabitlemek bir cümle içinde ardı ardına yer aldığında bile insanı yoran bir iş yükü ifade ediyor. Kaldı ki bütün bunların zaman dışında da bir maliyeti olacağı kesin. Neyse ki varlığını benim gibi evde hologram yapma sevdalılarını mutlu etmeye adamış bir amerikan firması bu düzeneği set haline getirmiş ve satışa sunmuş. Üstelik siyah beyaz fotoğrafçılıkla uğraşırken tanıştığım, kendi fotoğraflarımı kendim basmak uğruna gecelerimi harcadığım ve tekrarlamak konusunda emin olamadığım karanlık oda banyolarına gerek bırakmaksızın. Polaroid film gibi instant holografik levhalar! Ve lazerinden ışın ayırıcısına kadar gerekli tüm düzeneği ile beraber!

Şu an bana tam bir karın ağrısı yaşatan litiholo ile tanışmam böyle oldu işte. Tarih Nisanın 30’unu gösteriyordu ve ben hakkında okuduğum daima olumlu yazılardan sonra 139 dolar gözüme çok da fazla gelmedi ve siparişimi verdim. Yol için 44 ekstra dolar mı kesilecekmiş? E tabi, ta Amerikalardan buraya gelecek, olsun, sağ salim gelsin ve bir an önce hologram yapmaya başlayayım da… Ne de olsa hesap özetinde görene kadar 180 dolarmış, 250 ytlymiş, pek bir şey ifade etmiyor.

Setimin kapıma teslim edilmesini beklerken tam bir ay sonra gele gele bir kâğıt geldi. Litiholonuzu gelin, gümrükten alın diyor, mutlaka kendiniz gelin, hafta içi iş saatlerinde gelin ve yedi gün içinde gelin, cebinizde de biraz para olsun diye ekliyor. Gümrük nerede? Cevizlibağ’da. Haydi hayırlısı dedim, hologram setime ulaşacağım ya işi gücü bırakıp yaşadığım şehrin hiç bilmediğim koordinatlarına doğru yola çıktım. Paket ağırlığının 1,5 kg olduğunu okuyunca kafamda birkaç soru işaretinin belirdiğini ifade etmeliyim ancak enseyi karartmayıp setime kavuşmaya odaklandım ve her şey de iyi gitti. Posta müdürlüğünü elimle koymuş gibi buldum, o tozlu, karanlık, isli havası ve tepede dönen pervanesiyle yirmi yıl geriye açılan bir kapıdan geçmiş hissi uyandıran binada işimi (neredeyse) sıfır maliyet ve 15 dakika içinde halledip koltuğumun altında tüy kadar hafif bir kutuyla çıktığımda benden mutlusu yoktu.

Setimizde neler var?
1-Lazer diyot (serçe parmağımın son boğumu kadar)
2-Pil paketi
3-3 adet pil (bildiğin kalem piller)
4-2 adet bağlayıcı (iki ucu metal klipsli birer karışlık iki kablo)
5-Klips (detaylı değineceğim)
6-20 adet 2x3 inçlik cam levha (kartvizit kadar)
7-Holografik levha tutacağı
8-Lazer diyot tutacağı
9-Işın ayırıcı ve tutacağı (bütün bunlar avuç içi kadar pleksiden yapılmış)
10-Karanlık oda lambası (başparmağımın son boğumu kadar)
11-Obje (metalden oyuncak kamyon, bir de hediyesi prenses laila heykeli, serçe parmağım kadar)
12-Siyah kart (lazerin önüne koymak için bildiğin siyah karton, iki kartvizit boyutunda, ikiye katlanmış)
13-Beyaz kart (lazer ışınının alanını test etmek için bir kartvizit boyutunda)
14-Kaplanmamış film levha (bildiğin cam, kartvizit boyutunda)
15-Toplam 8 sayfa doküman (her şeyin a) 7 yaşındaki b) Iqsu 70 düzeyindeki herkesin anlayabileceği şekilde döne döne anlatıldığı)

Ve bütün bunlar masada kurulduğunda toplam iki karışlık yer kaplayan gayet çocuk oyuncağı bir düzenek sağlıyor ve kutunun neden 1,5 kg tuttuğunu da anlamış oluyoruz. Ne hoş! Bütün bu -saçmalık demeye dilim varmıyor, tanımlayacak kelime de bulamıyorum- ulaşmak için 250 ytl bayıldığımızı ve bir ay beklediğimizi hatırlamamaya çalışarak holografik levhalar dışında her şeyi açıp çalışıyor mu diye deniyoruz. Pleksi parçalar zaten sıfır yaş grubuna hitap eden üç parça lego gibi, yazılı tarafları üste gelecek şekilde kuruluyor. Pilleri yuvalarına yerleştirip bağlantı kablolarıyla diyottan çıkan kabloları kırmızıyı kırmızıya yeşili yeşile gelecek şekilde bağlıyoruz, evet lazer ışınımız yanıyor. Yedi yaşımızı geçeli çok olmasına rağmen çıkan dokümanları baştan sona okuyoruz. Ayna düzeneğini, holografik plakayı bir önünde obje ile biraz da objesiz olarak pozlayarak elimine ettiklerini görüyoruz, aferin diyoruz ve havanın kararmış titreşimin azalmış olacağı gece saatlerini bekliyoruz. Pozlamak için 5 dakikadan 12 dakikaya kadar süre önerdiğini görünce şaşırıyoruz. Yok mu bunun süresi dolunca ışığı kesen bir düzeneği (timer) diye düşünmemeye gayret ediyoruz, siyah karton koymuş ya, bir yandan saate bakacağız, bir yandan elimizde siyah kartonla bekleyeceğiz ve bütün bunları sıfır ses, sıfır hareket ve sıfır ışıkla yapacağız. İçimizden bir ses ‘oldu canım!’ diyecek, ama kulak asmayacağız…

İlk gerçek deneme için hazırız. Hava kararmış, bütün perdeleri kapatmışız, odada ışık veren her şey ya kapatılmış, ya üzeri örtülmüş, evde titreşim yaratabilecek hiçbir elektrikli alet çalışmıyor, gecenin zaten onikisi olmuş, kapı, telefon çalma ihtimali yok, masanın üzerine düzeneğimizi kurmuşuz. Lazerimizi tutacağına monte edip, holografik plakamızı çıkarıp yerine koyacağız ve pozlayacağız.

İşte burada 5inci maddedeki klips devreye giriyor. Lazeri monte etmek dediği şey çapı bir santim bile tutmayan minik silindir şeklindeki ucunu tam ışın ayırıcı hizasında ayakta duran pleksideki tam ona göre yapılmış deliğine yerleştirmekten ibaret. Hatta bir halkası var, tam oraya kadar kolaylıkla geçiriyoruz ve tık ettiğini görüyoruz. Buraya kadar her şeyi kullandık, bir tek elimizde metalden yapılmış, ağzı testere şeklinde yaylı bir klips kalıyor. Kılavuza göre o klips, lazeri hiç titreşmeyecek şekilde sabitlemek içinmiş. İnternetteki diğer kaynaklardan 20 nanometrelik titreşmenin bile hologramımızın oluşmasını engelleyeceğini okumuşuz ya, aman deyip onu enine mi boyuna mı tutturacağız derken elimiz kayıyor ve ışının çıktığı silindir kısmın arkasındaki mikroskobik boyuttaki diyotu kıstırmış oluyoruz ve hafif bir yanık kokusu ile beraber lazerimizin bir daha yanmamak üzere sönmesine şahit oluyoruz.

Iq seviyemizi sorgulamakla aldığımız yeri suçlamak arasında gidip gelen zihnimizi bir çare bulmak üzere çalıştırarak ve bu arada karşımıza çıkan herkese bu hikâyeyi anlatarak kafasını ütülemekle geçen bir haftadan fazla bahsetmek istemiyorum. Çare bulma konusunda yaptıklarımı özetlemek gerçekleşmeyen ilk denemeden başarısız ilk denemeye geçişin anlaşılması için yeterli.

İlk olarak litiholoya bir elmek yazıp yaptıklarımı anlattım ve ‘üzülmeyin, diyottan çıkan kabloları biraz oynatın eğer hala çalışmıyorsa biz yenisini 12 dolar ve yol parası karşılığında göndermeye hazırız’ cevabını aldım. Daha sonra sitesinde eğer bu setle hologram yapamadık diyorsanız paranızı iade etme garantisi veriyoruz yazdığını görünce yaptığımın ne büyük bir safdillik olduğunu anladım ancak çok geçti.

Bu seçeneğin astarı yüzünden pahalı olacağına (12 artı 44 dolar) kanaat getirdikten sonra zerre kadar elektronikten anlamadığımı tüm dünyaya ilan etmek pahasına elektronik forumlarına yazdım; benim bir lazer diyotum var, çalışıyordu, ama ben böyle böyle yaptım artık çalışmıyor, nasıl düzeltebilirim? Gelen cevaplar ‘o bir daha çalışmaz, yenisini al’ şeklindeydi.

Bu cevabın tekrarlanması hiç hoşuma gitmedi ve küstüm onlara, internette araştırmaya devam ettim. Hadi almaya kalktık, nereden alacağız derken karşıma İstanbul’un bilmediğim başka koordinatlarında (merter) bir firmanın tam da bozduğum diyottan (kırmızısı yeşili mavisi), ona uygun güç kaynağını (bendeki pil paketinin benzerleri) ve hatta onu tutturabileceğin aparatı sattığını öğrendim. Dalga boyundan tut, kullandığı güç birimlerine kadar gayet teknik detaylarına ulaşabildiğim bu ürünlerin fiyatını sordum, en ucuzu 45 dolardan başladığı cevabını aldım ve oha dedim.

Yılmadım, evde hologram yapan bir amcanın sitesini buldum (buna da daha sonra değineceğim) 5- 10 dolarlık lazer işaretleyicilerle (bir ara pek moda olan lazer pointerlerden bahsediyor) hologram yapılabileceğini iddia ediyordu. Kulağıma çok hoş geldi ve lazer işaretleyici aramaya başladım. Teoride bir lazer işaretleyici alacağız, içini çıkartıp aynen setimizde olduğu gibi pillerimize bağlayacağız şeklinde gayet basit görünüyordu. Pratikte ise iki teknoloji mağazası ve dev bir market gezip, bulamamak, Office 1 mağazasında bozduğumuzla aynı sınıfta bir ucu kalem, diğer ucu fener artı lazer olan işaretleyiciye razı olup ilk başarısız denememizde kullanmak üzere 12,83 ytl ödeyip satın almak şeklinde gerçekleşti. Arada geçen günlerde araştırmaya, diyot nedir, lazer nedir, lazer sınıfları nelerdir öğrenmeye ve denemelerin arasında iletmek üzere bir köşeye istiflemeye devam ettiğimi belirterek bu gereğinden fazla uzayan mesajı bitiriyorum.

Bir sonraki yazı konusu: İlk gerçek deneme.

10 Haziran 2006

Merhaba

Hologram teknolojisini öğrendiğimde kendim yapmayı kafaya koymuştum diye başlamak isterdim. Bahsettiğim zaman bundan yaklaşık üç yıl önceydi ve aslında felsefesi çok çarpıcı gelmekle birlikte teknik kısmına pek de kafam basmamıştı. Aradan geçen süre içinde ve hala nasıl hologram yapılmaz konusunda epey bir çalışmam oldu, oluyor. Ancak son zamanlarda yaşadığım bir takım tesadüfler nasıl hologram yapılırı da deneyimlemenin sırası geldiği yönünde. Bunun üzerine ben de bir hayalimin daha kırılmasını göze alarak henüz hiçbir hologram yapmadığım halde bunu bloglamaya başlıyorum.

Neden hologram konusunu açıkladıktan sonra neden blog konusu hakkında bir cümle yazmak isterim. Blogların halihazır internet sayfalarından, kişisel internet sitelerinden daha çok hayatı yansıttığına inanıyorum. Amacım ilk başta hologram yapmaktı. Bunun için ilk adımı atmam 3 yıl aldı. Eğer yan amacım hologram yapımı hakkında türkçe bir site yapmak olsaydı bunu yapmam birkaç 3 yıl daha alabilirdi. Hoş, hologramın mucidi Dennis Gabor'un hologramı daha lazerler keşfedilmeden önce bir tesadüf sonucu icat ettiğini düşünürsek benim hologram yapamayarak geçen birkaç yılımın tarihte pek bir kayıp olmadığı anlaşılır. 1971'de hologramın icadı ve gelişimi hakkındaki çalışmaları sayesinde Nobel Fizik Ödülü alan Gabor otobiyografisinde hologramın tohumlarını attığı 1950-53 yılları arasındaki çalışmaları hakkında '20 yıl erken çalışmaya başlamışız' diyor.

Böylece hologram yapımı hakkında türkçe teknik kaynağın olmamasını fırsat bilerek, teknik, felsefik tüm öğrendiklerimi izleyebileceğiniz hologram blogumu açıyorum. Hayırlı, uğurlu olsun!