14 Ağustos 2007

Gittim Gördüm Geldim



İşte benn! Oradaydım! Bir şekilde yolum düştü ve bu belli olur olmaz oradaki hologram cıların ve salsacıların mekanını araştırdım. Elime bir de şehir haritası geçirir geçirmez soluğu Amsterdam'daki tek hologram galerisinde almaz mıyım? Alırım tabi... Elimde krokiyle dükkana daldığım gibi sohbete başladık. Yazıkki asıl ihtiyacım olan pozlanmamış holografik materyal bulunmamaktaymış. Onun yerine bol miktarda ve çeşitte pozlanmış plakalar mevcuttu. Benim ilgili bir hobici olduğumu anlayınca oradaki amca litiholo diye bir kit var diye başlamaz mı? Hemen, biliyorum ben onu dedim; ikimiz bir ağızdan çalışmıyor deyişimiz çok komikti... Bildiklerimden devam etti holokits diye, bir de geola varmış. Sayesinde öğrendim, ulaşılabilir birşeyler çıkarsa hemen tefrika edeceğim, kuşkunuz olmasın...

Ve aşağıda beni muhteşem Salvador Dali ile görüyorsunuz. Neredeyse aynı boydaymışız ama benim kaşım o kadar kalkmaz tabi. Hazır oralara gitmişken Madame Tousseu'daki heykelinden bahsediyorum. Başında biraz yüreğimizi hoplattılar ancak heykelleri görünce japonlar yapmış abi diyesi geliyor insanın!


10 Ağustos 2007

Koşan Bulutların Adası

Rüzgârı insanın içinde esen ada:
Gökçeada



Bir varmış… Bir yokmuş… Kuzey egedeki iki adamızdan büyüğü olan Gökçeada, doğa ve dinlenme tatili için gidilesi görülesi bir yermiş. Mutlaka bagajında plaj şemsiyesi olan bir arabayla gidilmesi, tüm köyleri ve koylarının görülmesi, Tepeköy’de Barba Yorgo’da kalınmıyorsa bile bir akşam meyhanesinde kafa çekilmesi, ondan önce sizi karşılayan Eleni’ye mutlaka uğranması, merkezdeki Çakır’ın yerinde radika, karşısındaki pastane Meydani de efibadem kurabiyesi, Zeytinli Köyü'nde Beşiktaşlı Hristo’da tatlı yenmesi, Madamın dibek kahvesi içilmesi ve adaya özgü kekik balı, keçi peyniri ve zeytinyağı tadılması şart olan bir mini cennetmiş… Rüzgârın yönüne göre batı ucundaki Gizli Liman'da, güneydeki Laz Koyu'nda güneydoğusundaki Aydıncık'ta denize girmeden, o berrak denize hayran kalmadan döneni zaten dövüyorlarmış. Hah, bir de Aydıncık'taki tuz gölünün çamuruna bulanmak, bilmiyorsanız bile rüzgârlı deniz sporlarından en az birini denemek, geceleri keçi seslerini dinleyip yıldızları izlemek eğlence anlayışınıza uyuyorsa hiç durmayın, soluğu Çanakkale Kabatepe’de alın diyorlar… Dönünce keçilerin melemelerine karışan çan seslerini ve rüzgarın uğultusunu duymaya devam edeceğinizi garanti ediyorlar!

09 Ağustos 2007

Derki vs.

Bugün biraz nostalji yapalım. Bloga ilk yazmaya başladığımda, o zamanlar fevkaladenin fevkinde hobime yeni başlamış olmanın gazıyla haftada iki mesaj döşeniyordum. Yok deney meney yapmadıysam açıp fizik kitaplarını sitelerini iki çeviri, bir alıntı şeklinde ille de bir şey çıkarıyordum. Aferim bana! Söz uçuyor yazı kalıyor, istatistiklerde hala menger süngeri, heisenberg ilkesi arayan –muhtemelen ödev kopyalamakta olan lise öğrencileri- okurlarım o sayfalara ulaşıyor -umarım faydalanıyorlar- ve ben öğrendiğim bütün bu şey(!)leri hatırlıyor ancak etrafımdakilerin kafasını bunlarla daha az ütülüyorum.

Şimdi bu ziyadesiyle uzun ve gereksiz ve hatta amaçsız girizgahın nedeni ne olabilir? Tabii ki sabahtan beri yaptığım asıl işin tatildeyken oku-ya-madığım Perihan Mağden’in Radikaldeki yazılarını ard arda okuyup onun yazışına özenmiş olmam. Gerçi yazdıklarımı tekrar okuduğumda özenmiş olmakla kaldığımı görüyorum. Zaten herkesten bir tane var, değil mi?

Neyse, üstteki paragraftan ne anlıyoruz?
a- Ben bir Perihan Mağden okuruyum (doğru, yazdıklarının tamamına katılmam ancak yazım tarzının hassstasıyım!)
b- Ben tatile gittim geldim (doğru, hatta gittim gördüm geldim, ballandıra ballandıra da anlatırım içerikli mesajların yolda olduğunu bu vesileyle muştularım)
c- Sabahtan beri işe güce dokunduğum yok. (doğru, internet gazetelerinden köşe yazıları okuduğum yetmezmiş gibi on dakikalık kotalarda internete mesaj yerleştirmek gibi beceriler geliştiriyorum. Olsun, nihayetinde kendimi geliştiriyorum)
d- Konuyu bir türlü derki’nin 23. sayısının, içeriğinde benden dökülen incilerin de yer aldığı halde çıktığına getiremiyorum (ennn doğru cevap işte budur! Bu sayıdaki yazıyı çok severek yazdım –ne demekse artık- okuyun, oylayın ve hatta paylaşın)