01 Nisan 2010

Derki Sayı 37: Doğru, Yanlış, İyi

Bugün meşhur sosyalleşme sitelerinden birinde bir video izledim. Fotoğraflarında su gibi duru, onyedi onsekiz yaşlarının güzelliğini gördüğümüz bir gençkızı çekmisler onlarca erkeğin ortasında yerde, başinı ellerinin arasına almış, kendini tekmelerden korumaya çalisirken. Kalabalığı oluşturan erkekler bağırıyor, kıza tekmeler atıyor, bir yandan da bu görüntüyü cep telefonlarıyla kaydediyorlar. Tekmeleyerek hınçlarını alamayınca üstünde tepinerek en son da kocaman bir kaldırım taşi ile kızın kafasına defalarca vurarak devam ediyorlar. Kızın başindan yere yayılan kanı ve artık kendini korumaya çalismadigini farkedene kadar durmuyorlar. Sonra arapça yazılar ve tekrar bir fotoğrafı... Açıklamasında Kudüs'te bir erkekle dans ettiği için linç edilen kız yazıyor, ismi yazmıyor, ne başlıkta ne videonun içeriğinde...

Kızın ismi neden yok? Bunu bilmemize gerek olmadığını mı düşünmüşler? Yoksa onun isim sahibi olacak bir varlık olmadığını mı? Canını sokak ortasında kim daha çok tekme atacak diye yarışır gibi almayı ve bunu kaydetmeyi normal karşilamalarından böyle anlıyorum. Düşünüyorum da, o videoda aslında sadece kadınlar vardı. Evlatlarına, bir kızın bir erkekle dans etmesinin suç/günah/yasak olduğunu, bu ortaya çiktiginda bunu yapan kızı -erkeği değil- anında şiddetle cezalandırmanın, bunu olabilecek en aşağılayıcı/iğrenç şekilde yapmanın, -ibret olsun diye herhalde- kaydedip yayınlamanın doğru olduğunu ögreten, kendisi ögretmediyse bile ögretenlere izin veren kadınlar vardı.

Dans etmeyi seven bir kadın olarak bu video beni derinden etkiledi. Dans ettiğim için, kimseden değil bir fiske, bir kötü söz bile duymadığımdan, bunun için linç edilerek öldürülebilecegim bir coğrafyada yaşamadığımdan ötürü kendimi şanslı mı saymalıyım? Eğer bu bir şans ise ben şanslıyım. Peki ya şanslı olmayanlar?

Çok uzakta değil, kendi coğrafyamızda herşeyi siyah ve beyaz olarak ayırmış ve her adımını buna göre atan insanlar var. Bir kere ne yapılacak ne yapılmayacak belli, ama bunlar kadın ve erkek olmana göre değişiyor. İstatistikler niyeyse o yapılmacak şeylerin en çok bu insanlar tarafından yapıldığını gösteriyor. Bir de yapılacak şeyleri göstere göstere yapmayı tercih etmeleri var, öyle olunca daha çok mu puan kazanılıyor anlayabilmiş değilim. Ve nedense bu kurallar genellikle kadının hayatını kısıtlayan kurallar olmasına rağmen kadınlar tarafından benimseriyor, oğullarını prensim diye seven, kızlarına daha bebekken alışsın diye başörtüsü takan, kendilerini de hava almayacak şekilde paketleyip sokağa öyle çikan kadınlar tarafından... Kendilerine sorsak kuvvetle muhtemel, dans ve birçok başka konuda farklı düşündüğümüz ortaya çikar. Aramızdaki fark sadece düşüncelerimiz olsa, olsun derim, olsun, herkes her konuda anlaşmak zorunda değil...

Ancak aramızda doğru bildiklerimiz dışında bir fark daha var. Ben, benim doğrularımı değil, kendi başka doğrularına göre yaşayan insanların varolduğunu görüyor, hep varolacağını biliyorum ve bana dokunmadıkları sürece istedikleri gibi yaşamalarından rahatsız olmuyorum. Ama aynı ülkeyi, şehri, dili, kültürü paylaştığımız bazı kadınlar, hadi onlar değilse bile videodakiler, kendi doğruları dışındaki bir doğrunun varolabileceğine bile inanmıyorlar, böyle bir ihtimal gördükleri anda yok etmek için sınır tanımayan bir şiddet uygulamanın da doğru hatta gerekli olduğunu düşünüyorlar. Kızlarına da oğullarına da bunu ögretiyorlar, hak, hukuk, adaletleri buna göre, o tekme atanlara aferin, o kıza haketti diyorlar.

Ki çok normal! Çünkü böyle yapmasalar, yani dans etmenin doğru olduğunu düşünen bir kız bir erkekle dansetse ve bunun yanlış olduğuna inananlar tarafından linç edilerek öldürülmese dans etmeye devam eder, mutlu mutlu yaşar. Karşisına bu yanlış diyen biri çikarsa, bence değil, çok da iyi oluyor der. Bu sefer o yanlış diyen birazcık kafasını çalistirirsa şüpheye kapılır, bize bunun doğru olmadığı ögretildigi için hiç dans etmedim, ama bu kız dans etmiş ve iyi birşey diyor, acaba bana ögretilen mi yanlıştı diye sorgulamaya başlar. Ve kendisine yanlış olduğu ögretilen ve yasaklanan her şeyin keyifli, güzel, insanı mutlu eden şeyler olduğunu anlar, neden bütün güzel şeylerin kendisine yanlış olduğu ögretildigini araştırır, en sonunda da bunu yapanların aslında doğruyu yanlışı umursamadığını, sadece insanları kontrol etmek istediklerini anlar.

Yapmanı istedikleri şeylerin doğru, istemedikleri şeylerin yanlış olduğunu ögretirler. Tersini yapanı katlederler ki sen bunun aksinin mümkün olmadığını, yapmaya kalkanın başina neler geldiğini ögren. Tüm güzel şeyleri yasaklarlar ki sen mutlu ve gücünü mevcudiyetinden alan bir birey olup kontol etmek istedikleri diğer insanlara örnek olma. Düşünmeyi ögretmezler ki herşeyin seni kontol etmek için kurulmuş bir tezgah olduğunu ortaya çikarma.

Bir videodan nerelere geldim. Halbuki bir gününü dünya emekçi kadınlara adadığımız Mart ayında tüm kadınları kutlamak için oturmuştum yazmaya. Kutlu olsun! En çok da o kendini paketlemiş diyerek takıldığım kadınları kutluyorum. Sen hiçbir şeyin örtemeyecegi denli güzel ve özelsin, sen de bunu bil. Ve dikkat et, sana ögretilenlere ve ögrettiklerine...

Çünkü dikkat etmezsen, düşünmezsen ya da yanlış olduğunu bildiğin halde ögretilmeye devam etmesine izin verirsen bir sonraki kadınlar gününde birşey yaptığın için bile değil, 'yanlış' birşey düşündüğün için erkeklerin ortasında yerde debelenen, en güçlü tekmeyi kendi oğlundan, kardeşinden yiyen kadının sen olmandan korkuyorum. Sen böyle ölme, birlikte nice kadınlar gününü, tüm renklerimizle, içimizden taşan sevinçle kutlayalım...