18 Mart 2008

Anriyetta

Sütlü neskafe içiyorum. Günde bir kere, sakin günlerin kutlaması olarak sessizce yaptığım bir keyif. Bugün türk kahvesi de içmediğime göre gönül rahatlığıyla içebilirim. Fakat her zamankinden daha keyifli kahvem, çünkü yanında Anriyetta’nın getirdiği çikolata var.

Anriyetta gayrimüslim bir müşterimizmiş, dün bankamatik kartını almaya geldi. Geçtiğimiz hafta telefonla arayıp sormuştu gelip gelmediğini. Çok nazik fakat kırık bir Türkçeyle konuşuyordu. Dün geldiğinde aradığını, kartının geldiğini söylediğimi anlatmaya başladığında ilk kelimelerinde hemen hatırladım. Yine de anlatmasını bitirmesini bekledim. Formunu doldururken tam da telefondaki ses gibi olduğunu düşünüyordum. Sarışın, mavi gözlü bir hanımefendi. Saçlarına şekil vermek için akşamdan sarmış, kulağının hizasında iki yandan tutturduğu tokalarının altında düzgün bukleler düşüyor omzuna. Gözleri ise henüz ağlamış gibi kızarmıştı. O kadar tatlı gülümsüyordu ki ağlamış olabileceğine ihtimal vermedim, herhalde göz nezlesi gibi bir rahatsızlığı var diye düşündüm ilk önce. Formunu doldurmaya başlamadan önce Baylan pastanesinden aldığı bir paketi nazikçe verdi.

Benim için zor bir durum. Müşterilerin bize hediye vermemesi gerekiyor. Diğer bir deyişle müşterilerden hediye kabul etmememiz gerekiyor. Daha detaylı bir genelgesi vardır bir yerlerde. Ancak bazı müşterilerimiz bundan habersiz böyle paketler getiriyorlar zaman zaman ve almayı reddedince kırılıyorlar. Ben de bir daha böyle bir zahmete girmemelerini söyleyerek kabul ediyorum. Sonuçta hem kuralları çiğniyorum hem de muhtemelen bir beklentisi olmadan hediye sunan birine minnettarlık göstermemiş oluyorum. İki kere kötü…

Anriyetta formunu sesi gibi titrek harflerle doldurdu. Telefon olarak nereyi yazacağını sordu, artık Atina’da oturuyormuş. Burada Kurtuluşta oturan bir arkadaşına gelmiş, geçtiğimiz hafta gelip kartını alsa işi bitmiş olacakmış ama arkadaşı kal deyince kalmış derken gözleri dolunca göz nezlesi falan olmadığını anladım. Teselli etmek için oralar da güzeldir değil mi diye onaylama bekleyen saçma bir cümle kurdum. Benim vatanım burası dedi tereddütsüz. Burada doğdum, büyüdüm. Orası bambaşka, bu yaştan sonra alışamıyorum, buradan gidenlerle arkadaşlık ediyoruz dedi kederle…

Düşününce, söyleyeceğim hiçbir şey onu teselli edemezdi zaten. Sadece dün akşam paketini açıp çikolatasını diğer arkadaşlara ikram ederken ondan bahsettim. Bir de hikâyesine onun -anlamını bilmediğim- ismini verdim. Şimdi getirdiği çikolatalardan kalan bir taneyi yerken onun Baylan Pastanesine uğradığında kup griye yiyip yemediğini düşünüyorum.

Hiç yorum yok: