29 Ocak 2009

E Merhaba!

Uzun zamandır yapmak istediğim ve ertelediğim işlerin başında sevgili bloguma çekidüzen vermek geliyor. Daha sık yazmak ve yazdıklarımı beğenmek istiyorum. Ocak ayı bitti ve ben bu işe başlama gayretini ancak şimdi bulabiliyorum. Sanırım bu da benim değil, dinlediğim subliminal telkinlerin yaptığı, yapmamı sağladığı bir şey. Olsun, önemli olan sonuç.

Evet, bu telkin içeren müzikleri iki hafta önce annem sayesinde buldum. Geçen hafta sonu gardırobun kapılarını bir iki kere açıp, içine pis pis bakıp, kapatıp, tekrar açıp, gerilerde neler olduğunu görebilmek için parmaklarımın ucunda yükselip, aklımdan iyi bir düzenleme yapmalı düşüncesini geçirdiğim birkaç günün ardından ansızın bütün kazakları aşağı indirdiğimde, bu hareketin ardından böyle bir atağın geleceğini anlamıştım. Evet bütün kazakları, trikoları, tişörtleri, dolabın içinde katlı duran her şeyi döktüm, uzun zamandır giymediklerimi ve giymeye niyetimin olmadıklarını ayırdım. Uzun zamandır giymemiş olmakla birlikte artık giymeye karar verdiklerimi tek tek inceledim, kokladım, denedim, yıkanacakları ayırdım, diğerlerini mağaza raflarındaki gibi katladım: kazak yüzüstü yatırılır, iki yanından iki dikey kat arka ortada birleştirilir, kollar katlara paralel yerleştirilir, kazağın boyuna göre enine ortadan ikiye yada üçe katlanır. Ters çevrildiğinde ta taam! Bu şekilde katladıktan sonra askılıları, kolsuzları, kısa kolluları ve uzun kolluları üst üste koyup yan yana sütunlar halinde dizdim. Aklımda çekmecelere benzer bir uygulama yapmak vardı. Siyah ve renkli çamaşırlar, beyaz ve ten rengi çamaşırlar, uzun ince çoraplar, pantolon çorapları, soket çoraplar, pijamalar, Allahım daha nasıl gözünü çıkarabilirim dolap düzenlemenin sorusunu sormadan halihazırda geçirdiğim sürenin 2 saat olduğunu fark edince durdum. Zaten saydığım her unsur kendi çekmecesinde duruyor, sadece görmeyi arzu ettiğim düzende değiller, sanırım buna bir süre daha katlanabilirim diye düşündüm. Katlanabilir miydim? Sonuçta bir oturup bir kalkmaktan, ayakta parmakucumda ellerim havada yükselerek geçen iki saatin ardından belime yerleşen ağrı ile çekmecelerin dağınık kalmasına katlanmak arasında bir seçim yapmam gerekti. Tamam, kabul, çekmecelerim, modern sanat, raflarım daha konservatif daha naif bir sanat eseri olsun, ben de pilates topunda bir sırt üstü bir yüzüstü devrilerek sırt kaslarımı esneteyim. Buna katlanabilirdim işte! Katlanmak ne demek? Bu zevkle kabul edeceğim bir çözüm olur ve oldu.

Sonra bugün, öncelikle hayatıma yeni giren her şeyi böyle bayıltırcasına anlatmak, yazmak isteğiyle uyandım diyeceğim, yalan olacak. İlginç bir şekilde uyandığımda ya da uyandıktan işe başlamadan önceki zaman diliminde kendimi şarkı söylerken buluyorum. Güzel bir gelişme. Onun dışında sabahları zınk diye kalkmayı isterdim. Henüz öyle bir şey yok. Tek değişim, saat çalmadan önce kendiliğimden gözlerimi açmam fakat saatin çalmasına daha vakit olduğunu görünce kapatıp uykuya devam etmem ve saatin çalması ve sonrası aynı: çalan saati 8 dakika sonra tekrar çalacak şekilde susturmam ve bunu üç kere yapmam ve yine koşturarak hazırlanmam ve servise kıl payı yetişmem… Belki sabahları çalar saatle kalkmayı bırakmam gerek. Hatta başucumdan saati toptan kaldırabilebilirim, böylece uyanıp saatin erken olduğunu görüp tekrar uyumamış olurum.

Bunları anlatmayacaktım, yazmaya başlayınca spontane olarak gelişti. Henüz okumadım, okuyunca beğenecek miyim bilmiyorum. Yazdıklarımı beğenmeyi neden bu kadar önemsediğimi de bilmiyorum. Ya da ne zaman beğenmemeye başladığımı… Ancak bu gelişmeleri olumlu yorumluyorum. Belki eve gidince zen tarot kartlarına da sorabilirim. Nasılsa onlara sorduğum soruların saçmalığında herhangi bir sınır yok. Sevgili zen tarotu kartları, spontane bir şekilde yazmaya başlamamın ardındaki derin gerçek nedir? Hahaha..

Neyse, bu yazı yazma konusuna umutsuzca takık olduğum bir zaman diliminde araştırdım. Söyle gugıl dedim, nasıl yazar olunur ve karşıma yazaratolyesi çıkmaz mı? Okudum, oradan besinimi aldım, hala da alıyorum. Sonra gugıl dedim, işin daha bitmedi, yazı nasıl geliştirilir, bir bakıver ve karşıma atakansonmez’in benimblog sayfası çıkmaz mı? Sayfanın bağlantısını şimdilik veriyorum ancak içerik foruma taşındığı için burada sonsuza kadar kalacağına çok güvenemediğimden yazı geliştiricinin orijinal ve çeviri metnini buraya -buraya nereye?- kopyalıyorum. Bu sayfayla ilk karşılaştığım anı hatırlamaya çalışıyorum. Sanırım annem bana forumun adresini göndermiş ben de kilo verme müziklerini dinlemeye başlamıştım. Bir de yazı yazmayla ilgili olanı gördüğümde dehşete düşmedim, sadece dertlerimin devasının aynı adrese çıktığını anlayıp vaauv demişimdir. Zaten forumda bu metnin yer aldığı ücretsiz bir müzik yok, ya da ben rastlamadım. Ve zaten kendinizi bombardımana tutmayın, konuları sırayla dinleyin öneriliyor.

Neyse, ikidir neyse ile başlıyorum paragrafa, farkındayım. Bunu fark edince yine neyse demek geliyor içimden. Koyuvermiş günümde miyim neyim! Ay bunun üzerine de neyse diyesim ve koca bir kahkaha atasım geliyor. Hahaha! Yazmanın iyi tarafı bu, yazmaya başlayana kadar kıvranıyorum, başladıktan sonra da eğleniyorum ve buna değdiğine hükmediyorum. Konuyu dinlediğim telkinlerin etkilerine getiremedim bu arada, onun da farkındayım…

Evet, dolabımın içi kadar olmasa da biraz toparlanayım. Bir akşam bilgisayarı açtığımda annemin offline mesajı beni karşıladı. Bana bir iki internet adresi göndermişti ve onlardan biri buydu: hayatimdegisti.com Bunu annem sayesinde öğrendiğimi özellikle belirtmek istiyorum ama nedenini bilmiyorum. Nedenini bulmakla şu anki konuyu dağıtmak istemiyorum. Dediğim gibi, bağlantıyı annem gönderdi, herkesin böyle bir annesi olması gerekir. Ama o sadece benim ve ağabeyimin annesi, dolayısıyla böyle bir annesi olmayanların ne halde olduğunu yüz yıl düşünsem bile bilemem. Ama bu onların sorunu, bu konu üzerinde yüz yıl falan düşünmem.

Konuyu dağıtma konusundaki becerimi hayretle fark ediyorum. Bu da telkinlerin bir etkisi mi acaba? Hadi yeni bir paragrafa başladık, inşallah burada toparlarız. Yaptığım şey basit, adresteki bütün bilgileri, forumu, forumdaki rehber kısmını okudum, ücretsiz müzikleri indirdim ve gece gündüz onları dinliyorum. Dinlediğim metinler site sahibinin önerdiği suçluluk, ego güçlendirici ve kendimce ihtiyaç duyduklarım, kilo verme, topluluk karşısında konuşma ve zinde uyanma. Doğa sesi versiyonlarını gece boyunca çalacak şekilde ayarlayıp uyuyorum, ki kafadan 7 saat eder. Klasik müzik ve new age versiyonlarını da usb ile bilgisayara bağlanıp minik hoparlörü ile en azından bilgisayarın başındakinin duyabileceği kadar dışarıya ses veren eski, basit mp3çalarımla işyerinde dinliyorum, o da bir 7-8 saat eder. Ve bunu iki haftadır yapıyorum.

Bunu yapıyorum da ne oluyor? Efendim kendimde gördüğüm ilk etki, müziği ilk kez çalmaya başladığım anda hissettiğim hafif bir baş ağrısıydı. Ne hoş bir başlangıç, değil mi? Bunları dinleyin, muhteşemler, hafif ve sürekli bir başağrınız olacak ve yeni bir siz! Neyse ki şu anda böyle bir etki hissetmiyorum, demek ki baş ağrısı hafif ve de geçici, fani, üzülmeye değmez yani. İkincisi tokluk hissi oldu. Kilo verme ada metninde yer alan her şey dinlediğim ikinci günden itibaren hiç zorlanmadan kendiliğinden oldu desem yalan olmaz. Dehşet kilolu olmamama rağmen yapışmış birkaç kiloyu verme isteğindeydim ancak bunun için yaptığım her şey ters tepiyordu ve tartıda 61,5un altını uzunca bir süredir görmemiştim. Fakat iki haftadır her tartıldığımda bir öncekinden daha düşük kiloda çıkıyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Bu sabah tartıldım, 60,0 kilogramım. Güzel tarafı kendimi hiç aman şunu yemeyeyim şeklinde kısıtlamadım. Kendimi yemek saati gelmesine rağmen öyle tok hissediyorum ki canım ne yemek istiyor diye uzunca düşünmem gerekiyor. Ve sağlıklı seçenekler tercih ediyorum, yemek aralarında hiç atıştırma ihtiyacı duymuyorum, rahatlıkla öğün atlıyorum ve çok daha yavaş yiyorum çok daha çabuk doyuyorum ve bütün bunların sonucu olarak hiç fark etmeden kilo veriyorum. Üstüne üstlük kendimi çok hafif, ince ve tok hissediyorum. Bu hissi sevdim.

Üçüncü etki daha çok susuyorum. Daha önce de çok su içerdim ama şimdiki susuzluğum daha şiddetli oluyor. Dördüncüsü, daha dik olduğumu fark ettim, kamburum çıktığında kendimi rahatsız hissediyorum. Sesim daha çok çıkıyor, söylediklerim daha çok fark ediliyor. Normalde birisi aniden bir şey sorduğunda başka bir şey düşünüyor olduğumdan ya da zihnim daha hızlı düşündüğünden teklerdim ve bir an bile sürse bu hiç hoşuma gitmezdi. Şimdi böyle anlar yaşamıyorum. İnsanlar hakkında daha önce aklıma gelen şeyleri söylemezken, şimdi tanımadığım insanlar bile olsalar kendimi aklıma gelen güzel şeyleri söylemiş buluyorum ve iyi tepkiler alıyorum. Sanırım bu konuda yaşadıklarım topluluk karşısında konuşma metnindeki diğer detayları da doğrular nitelikte.

Daha önce ertelediğim şeyleri yapar olmayı da bunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü programlı olma adına bir sürü şey düşünüyordum ve onları yapmak yerine düşünmeye devam ediyordum. Ama şimdi bir anda düşünmeden yapıyorum. Bakınız hayatımın devamı sanki buna bağlıymışçasına yaptığım dolap düzenlemesi ve burada anlatarak okuyanı öldürmek istemediğim diğer şeyler.

Bir de kendimi gülümseyerek yürürken, şarkı söylerken buluşum var ve bunu artan iç huzurum olarak algılıyorum. Ve tabii bunları yaşadığım için iki haftadır karşıma çıkan herkese bu siteden, dinlediğimden ve etkilerinden bahsediyorum! İlginç bir şekilde insanların tamamı kuşkuyla yaklaşıyor ve kilo vermek gibi somut sonuçlar bile birçoğunu ikna etmeye yetmiyor. Böylece ne kadar hevesli ve saf olduğumu fark ediyorum. Eh bu da iyi bir şey olsa gerek…

Hissettiğim bütün etkiler okuduğum kadarıyla beklenen etkiler. Yani henüz bir seri katile dönüşmediğim gibi, rahatlıkla dönüşebileceğim durumlarla karşılaşmama rağmen eskisi gibi kızmayıp, ne ilginç insanlar var hayretiyle karşılıyorum. Dolayısıyla dinlediğim ancak duymadığım telkinlerde kötü şeyler söylenmediğini çıkarabilirim. Daha az televizyon izler olmak gibi başka etkilerden de bahsediliyor ancak ben zaten televizyon izlemeyen biriyim dolayısıyla bu etkiyi hissedemiyorum, şikayetçiyim hakim bey! Biraz daha esprili ve neşeli miyim aynı zamanda? Sanki evet.

Hayatım değiştinin güzel yanını belirterek kapatmak istiyorum. Ben zaten insanın hayatta istediği her şeyi elde edebileceğine hatta bunu düşünce gücüyle bile yapabileceğine inanan hafif romantik, yerine göre naif ve daima iyimser bir insanım. Hayatımda bunun mümkün olduğunu doğrulayan muhteşem deneyimlerim de oldu, sadece bu umuda sarılarak ayakta kalabildiğim feci deneyimlerim de. Hayatımdaki sanırım ilk büyük değişiklik –aynı zamanda kendime yaptığım en büyük iyilik- hoşuma giden, beni mutlu eden düşünceleri tercih edebileceğimi ve bu düşünceler doğrultusunda yaşayabileceğimi anlamamdı. Çok büyük bir iyimserlik ve coşku hissettiğimi hatırlıyorum. Hoşuma giden şeyleri düşüneyim, hayal bile olsa, o doğrultuda yaşayayım ve olmak istediğim insan olayım. Düşünce mantığım bu şekildeydi ve ben yapıyorsam bunu herkes yapabilir şeklinde devam ediyordu; herkes olmayı istediği insan olabilir –birazcık çabayla! Hayatım değiştinin subliminal telkinlerin farkı, bu süreci bir düğmeye basarmış gibi basitleştirmesi. Bence artık herkes her zaman olmak istediği insan olabilir, basitçe, kendiliğinden ve neredeyse anında!

Hiç yorum yok: