31 Ocak 2009

Çeşitlerimiz Daima Taze, Temiz ve Nefistir

Yazıyor yanıbaşımda duran ve içindeki leblebileri atıştırdığım kesekağıdının üzerinde ve ben aynen bizim yazı çeşitlerimiz gibi diyerek tamamlamak istiyorum. Tamam buraya yazdıklarım taze, ancak temiz uygun bir sıfat mıdır, ve nefis kime göre neye göredir, ayrıca kimin umurundadır, bu hayatımızı değiştirecek bir soru mudur vs. vs. Kesekağıdının diğer yüzünde Tarihi Vefa Leblebicisi ve Kuruyemişcisi yazıyor ki zaten kendisi bugün Vefa Bozacısına uğramadan önce 1 liralık leblebi almak için ziyaret ettiğimiz leblebici olur. Açıkçası kesekağıdının üzerini okuyana kadar ben orasını Vefa Bozacısının karşısındaki leblebici olarak tanıyordum, meğer o da Vefa Bozacısı kadar tarihi ve ünlü imiş...

Boza doyurucu bir kış içeceği. Vefa Bozacısının Vefa'daki -doğal olarak- yerini geçende haritaya bakarak bulduk gittik ve öğrendik ya, zırt pırt gidiyoruz. Marketlerde boza diye Vefa Bozacısı markası ile 1 litrelik plastik şişelerde satılan ve şansına göre ekşi ya da çok katı çıkabilen sıvı hikaye! Asıl olay karşıdan sıcak leblebi alıp taze taze yerinde içmek. İsteyene plastik kaşık da veriyorlar ama bence o da olayı bozan unsurlardan. Bardağı kafana dikip akmasını beklemek boza içmenin raconunda var ama günümüzde nerede ve kimde o sabır?!

Neyse, ben aslında dün akşamki garsonları anlatacaktım, kesekağıdı dikkatimi dağıttı. Cumaları dans etmeye gittiğimiz bir yer var. Geçtiğimiz yaz başladı latin gecelerine, açıkhavada geniş bir pisti ve süper bir diceyi olduğu için yazın en kalabalık en hip en in mekanıydı, söylentiye göre 400 kişinin geldiği oluyordu ve tabi bu ne oturacak ne de dans edecek yer olmamasını ve piste baktığında sadece kımıl kımıl kafalar görülmesini açıklıyordu. Velhasıl havalar dışarıda dans edilemeyecek kadar soğuyunca süper dicey içerideki bir salonda çalmaya ve biz de içeride dans etmeye başladık. Daha küçük bir alandayız ama bir köşede hoş bir şömine yanıyor, elini kaldırdığında çarptığın ilginç ışık düzenleri var, tavanlar yüksek halbuki şeklinde eksiler artıları götürüyor mu, yok o üç yanlış mıydı bir doğruyu götüren... Olan her ne ise bizi oraya gitmekten alıkoyamıyor ve neredeyse her cuma işten çıktıktan sonra eve gidip, yemek yiyip, belki biraz uzanıp, ne giysem diye düşünüp, hazırlanıp, hazırlanırken latin dinlemeye, ısınmaya ve hatta dans etmeye başlayıp soluğu orada alıyorum. Orada dediğimin farkındayım bu arada, bilen nasılsa biliyor, bilmeyen de benim anlatacağım garsonları ve dans eden güzel kızları izlemek için gitmesin diye özellikle yazmıyorum.

Ne kadar uzatıyorum lafı, ben bile hayret içindeyim. Nasıl yazacağımı bilmiyorum, belki ondandır. Neyse, gittiğimiz bu yerde doğal olarak görevli insanlar var. Seni karşılıyorlar bir masaya yerleştiriyorlar, ne içmek istediğini soruyorlar, sonra siparişini getiriyorlar, arada kül tablasını boşaltıyorlar, çerezini yeniliyorlar vs. Sanırım onlara garson deniyor ve işlerini layığıyla yapıyorlar. Mesela başka bir dans mekanında neredeyse müşteri sayısı kadar garson vardı ve sürekli masaların aralarında dolaşırlardı ve gözleri hep pistte olurdu, müzik de yüksek sesle çalındığından ondan birşey isteyeceğin zaman dikkatini çekmek mümkün olmazdı, özetle hiçbirşeye yaramadıkları gibi bir de pisti görmene engel olan bir kalabalık! Neyse, bizim garsonlara dönelim, gerçekten işlerini layığıyla yapıyorlar, kesinlikle ayakaltında dolaşmıyorlar ve bu nedenle onlara dikkat etmiyoruz. Etmiyordum, ta ki birini barın yanında diğer iki arkadaşına 'işte böyle' diyerek bir dansçıyı taklit ettiğini görene kadar! Durduğu yerde yaptığı abartılı bir beden kıvrılmasıydı, işyerinde işbaşında! Ve izleyen arkadaşları da ona cesaretinden ötürü mü yoksa onu yetenekli buldukları için mi yoksa dans gecelerinde görevlerinin yanı sıra bir de dans edenlerin nasıl dans ettiklerini izleyip, konuşup, yapmaya çalıştıkları için mi bilmem, işyeri için taşkın sayılabilecek bir neşe ile karşılık verdiler.

Bu sahneyi gördükten sonra dikkatim tamamen onlara yöneldi ve gecenin kalanında onları gözlemledim. Üç kişiydiler, ikisi beyaz gömleklilerden -beyaz gömlekli başkaları da vardı- biri de tek siyah gömlekliydi sanırım o daha sorumluk taşıyan bir konumdaydı. Sonuçta bu üç garsonumuz, iş icabı geceler boyu latin müziğine ve dansına maruz kaldıkları için latin ateşi kanlarına nüfuz ettiğinden olsa gerek, büyük bir dikkatle dans edenleri izliyorlar. Dans edenler derken, kendi başına shine yapmaktan hoşlanan ve incecik fiziğiyle adeta dansı kendisine muhteşem bir giysi gibi giyen bayan dans hocasını ya da diğer güzel bayanları değil, dans eden erkekleri izliyorlar. Beyaz gömlekliler merdivenin alt basamaklarında iki yandaki trabzanlara dayanmışlar, komik dans eden birini gözleriyle işaret edip birbirlerine bakarak kaçamak gülüyorlar, iyi dans eden birine işte bu dercesine kaşlarını kaldırarak onaylıyorlar, birisi birşey istediğinde gülümseyerek bara gidiyorlar, gülümseyerek servis yapıyorlar ve gülümseyerek trabzanların yanındaki yerlerini alıyorlar. İçlerinden neşe taştığı görülüyor, sanki en mutlu anını yaşıyormuş gibiler. Siyah gömlekli diğer yanda, bir bar sandalyesine yan oturmuş, bir dirseğini sandalyenin arkalığına çenesini de eline dayamış adeta kilitlenmiş bir şekilde izliyor.

Müzik değişiyor, bachata oluyor, salsa oluyor, cha cha oluyor ve gecenin sonuna doğru herkesi ayaklandıracak neşeli bir merengue çalmaya başladığında garsonlar tarafında da birşeyler olacağını hissediyorum. Diceyin çabasıyla o ana kadar piste çıkmamış utangaçlar da çiftler halinde sıraya giriyorlar. Her çift yan yana durup ellerini yukarıda birleştirerek pisti boylu boyunca kaplayan bir koridor oluşturuyor ve koridorun ucundakiler dans hocalarının önderliğinde onun gösterdiği hareketleri tekrarlayarak o koridorun içinden geçiyor. Koridoru oluşturanlar her adımda yana kayıyorlar ve sıra kendilerine geldiklerinde onlar da el ele, çömelerek, emekleyerek, geri geri ya da kendi etraflarında dönerek koridorun içinden geçiyorlar. Herkesin yapabileceği ve eğlenceli bir dans, başı sonu, alengirli bir kuralı yok. Öyle eğlenceli ki bir an garsonları unutup dans edenlere dalıyorum ve birden koridorun içinde ilerleyen kimleri görüyorum?! Evet bildiniz, siyah gömlekli diceyle, beyaz gömlekliler de birbirleriyle eş olmuş dans ederek geçiyorlar! Yüzlerinde 'yaşasın biz de dans ediyoruz' neşesini okumak zor değil. O an anlıyorum ki dünyada dans etmekten sonraki en keyifli şey, coşkuyla dans eden birini izlemek.

Aklıma yıllar önce Pariste girdiğim yeni yılda geceyarısından sonra müşteriler gitmeye başladığında cezayirli garsonların ses sistemini ve dans pistini ele geçirdiği ve dansın ne olduğunu gösterdikleri şov geldi. Sanki o saate kadar çalışmak onları yormamış gibi dans ediyorlardı. Evet bunu Paris gördüğümü cümle aleme bildirmek için yazdım ama lütfen fotoğraf ile kanıtlamaya zorlamayın, dijital fotoğraf makinelerinin henüz yaygınlaşmadığı zamanlardı...

Neyse, bizim garsonlar bir kere piste kendilerini atarak şeytanın bacağını kırdılar. Bir gece ansızın işi bir kenara bırakıp kendi şaynlarını yapmak, ve hatta birbirleriyle kapışmak üzere bizi pistten süpürebilirler. Böyle birşey olur mu olmaz mı bilmiyorum ama olabileceğini düşünmek hoşuma gidiyor. Onlara dair hikayeler uydurmak istiyorum, hikayelerin sonunda onların hep iyi bir dansçı, belki tanınmış bir dans hakemi, ya da yarışmacı oldukları, dansın coşkusunu bir kere yaşadıktan sonra bir daha bırakmadıkları güzel hikayeler...

Neyse, cumaları dansa ve garsonları teftişe devam. Bakalım hangi hikayeler hikaye olarak kalacak hangileri gerçek olacak...

Hiç yorum yok: