28 Nisan 2008

Pastoral Haftasonu

İşyeri maceralarına bir seferlik ara vermek ve pastoral haftasonumu anlatmak istiyorum. Ne fayda?! Mutat delilerimizden biri –hadi deli değil, ilginç insan diyeceğim, ama cık, basbayağı deli işte- zamansız ziyaretlerinden birini yapıyor. Bu adamı ilk gördüğümde bankoda ağız dolusu bağırıyordu. Çok gür, aslında etkileyici bir sesi vardı. Tane tane güzel bir türkçeyle konuşuyordu. Söylediklerinin anlamsızlığı ve yaydığı koku olmasa deli olduğunu pek de çaktırmayacak gibi duruyordu. Dik duruşu herhangi birinden daha geniş bir etki alanı sağlıyordu sanırım. Saçmaladığı aşikar olduğu halde kuyruğun yavaş ilerlemesine, az sayıda memur olmasına, numaraların geç yanmasına, görevliyi meşgul eden müşterilere kızan diğer müşteriler paralize olmuş gibi adamı izliyorlardı. Sonraki gelişlerinde emekli muhasebeci olduğunu öğrendim. Bir de eller hep pancar gibi kırmızı, tırnaklar hep uzun. Ama nasıl da insanın gözünün içine bakarak konuşuyor! Anlattığı alışveriş listesi, hesabının bakiyesindeki kuruşlar ya da maaş alacağı gün gibi hiç merak etmediğimiz saçmalıklar olsa da dinletiyor. Allah şifa versin, ne diyeyim…



Ne diyecektim ben? Haftasonu motor sesinin hatta motorlu araçların ulaşmadığı koordinatlardaydım. Geçen sene Hollanda’dan getirdiğim ve annemin kışın diktiği lalelerin açtığını, kırlangıçları ve onların yaptığı yuvaları, çiftleşen örümceğimsi böcekleri, karıncaları, yolunu şaşırmış bir kertenkeleyi, bir yavru solucanı, damalı inekleri, -biri hamileydi- tavukları, kendisini tavuk zanneden bir ördeği, korkutucu görüntülerine rağmen kendisini sevdirmek için hemen sırtüstü yatan köpekleri, çekirdekleri henüz oluşmamış erikleri, kuzenimin diktiği patates, marul, maydanoz ve baklaları, ormandaki envai çeşit ot, bitki ve ağacı gördüm geldim. Yemek sonrası ağırlığıyla gölgede, kapanmaya ısrar eden göz kapaklarımı kırmayıp gözlerim kapalı oturur ve çimenler çıplak tabanlarımı, rüzgar yüzümü okşarken biz şehirde yaşamıyoruz, yaşadığımızı sanıyoruz diye düşündüm.


Hiç yorum yok: