23 Nisan 2008

27. İstanbul Uluslararası Film Festivali

99 Francs- 9,90 YTL

Tuhaf, zeki ve bu özelliklerini genç yaşında yüklü bir servete tahvil etmiş bir reklam yazarının hayatını anlatıyor film. Festivaldeki sayfasındaki bilgi izleme kararım için yeterli oldu. Son 15 dakikada açığa çıkan biletler sayesinde büyük olmasına rağmen hınca hınç dolmuş salonu görünce yanlış bir karar vermediğimi anladım. Imdb de gördüğünüz gibi 7.2 gibi gayet iyi bir not vermiş.



Filmde olduğu bahsedilen reklam sektörüne karşı amansız eleştiriler, sektörün içinden bir portre ile özeleştiri şekline bürünmüş. Tuhaflığı, dehası, benzersizliği, parası ve tüketicinin neye ihtiyaç duyacağı konusundaki karar verici pozisyonu kahramanımız Octave'a erişilmez ve altedilmez bir güç veriyor gibi görünse de son dakikaya kadar işi sallayan, sallarken de kokain eşliğinde partilerden partilere akan, hayatta sevdiği bir insan karşısına çıktığında ne kendisinin ne de onun sorumluluğunu taşıyamayacak denli zayıf bir kişilik olduğunu film ilerledikçe görüyoruz. Kendi hayatında feci derecede saçmalasa da dangalak işverenlerin uyandırdığı anarşist yanı, ekibinin desteğiyle onlara iyi bir kapak hazırlıyor. Hayatı boyunca yaptığı belki de en iyi şey olan bu sabotajın ardından filmin sonu için önümüze iki seçenek sunulmuş. İkisi de olabilecek diğer sonlarla aynı olasılıkta ve filmin o ana kadarki örgüsü gibi matrak ve öngörülemez olan iki sonla yönetmen kafamızı daha da karıştırmak pahasına hem karamsarları hem de her an umudunu kaybetmeyenleri mutlu ediyor.

Film fransızca olmasına rağmen son dakikasına kadar konsantrasyon kaybı yaşatmadan izletiyor kendisini. Başrol oyuncularını -sanırım fransız olduklarından- ilk kez izliyorum. Bilinmeyen bir yüz olması iyi olmuş, sadece yan rollerden birinde, reklam şirketindeki idari müdürü oynayan Jean Francois'i başka bir festivalde izlediğim -Komedi Filmleri Festivali?- La Jungle adlı filmdeki serseri rolünde hatırladım. İkisinde de iyiydi...



Margot at the Wedding- Kızkardeşim Evleniyor

Bu filmi de ani bir kararla izledim. Festival sayfasındaki tanıtımını alelacele okudum ve Mürekkep Balığı ve Balinayı takip eden kısmı, son zamanlarda izlediğim en romantik filmlerden biri olan Mozart ve Balina olarak algılayıp biletimi aldım. Yanlış anladığımı anlamam çok sürmedi:)))




Olsun, üç yanlış bir doğruyu götürmese de festival filmidir, izleyeyim diye başlayan film 'Allahım Allahım, ne garip insanlar var dünyada!' nidalarıyla son buldu. Bunu arıza kadın rolünü büyük başarıyla oynayan başroldeki Nicole Kidman'a borçluyum tabi. Tecavüzcü Coşkuna sokakta rastladığında tekma tokat girişen halkın bir üyesi olarak, öncesinde pek güzel bulduğum Nicole hakkında filmden sonra düşmanıma vermesin diye düşünüyordum. Bir de yazarı canlandırıyor olunca eyvahlarımın arttığını söylemeye gerek yok sanırım.

Esas olarak onun etrafında dönse de oğlunu canlandıran genç delikanlı ve kızkardeşini de yabana atmamak gerekir. Damat rolündeki Jack Black'i The Holiday'de güçlü bir kadro ile izlemiştim. Bu filmdeki sünepe, loser, yetenekli, ilginç karışımı rolüyle de başarılıydı. Imdb filme hakettiği gibi vasat bir not vermiş. Şahsen hala bu filmin, ailemizin, arkadaşlarımızın olası çeşitli garipliklerini, neler var dünyada diyerek kabullenmemizi sağlamak dışında bir hikmeti olduğunu düşünmüyorum.

Hiç yorum yok: