06 Ağustos 2006

Girişim Olayı ve Işığın Dalga Geçmesi

Lazer hakkındaki yazıda bir fotonun nasıl doğduğundan ayrıntılı olarak bahsetmiştim. Aradan geçen zaman içinde öğrendiğim yeni şeylerle bunu birleştirmek için beyhude bir çaba harcadım. Şu anki bilinç seviyemle diyebilirim ki, foton dediğimiz, kütlesi olmayan, ışık hızında giden şey canı istediği zaman parçacık gibi, canı istediği zaman da dalga gibi hareket ediyormuş. Yani benim enerji paketi deyip yere göğe koyamadığım foton düpedüz dalgasını geçiyormuş mübarek!

Bu bilgiyi daha sonra tekrar hatırlamak üzere bir kenara bırakıp wikipedi’deki şu cümleye bakalım: Bir elementin en küçük birimi nasıl atomsa, elektromanyetik radyasyonların da en küçük birimi fotondur. Ve: Elektromanyetik radyasyonlar, sinüsoidal yayılım yaparlar.


Işığın böyle dalga gibi bile değil, dalga olarak hareket ettiğini taa 1805’de Thomas Young amca çift yarık deneyi ile ortaya çıkarmış. Şekilde görüldüğü gibi bir plakanın üzerinde birbirine yakın iki yarıktan ışık geçirildiğinde sonuç karanlık ve aydınlık saçaklardan oluşan bir desen oluyor ve biz buna girişim deseni diyoruz.




Daha ayrıntılı bilgi ve çeşit çeşit görsel için bu siteye bakınız, her köşesini kurcalayınız.

Işığı tek yarıktan geçirdiğimizde yine merkezde bir aydınlık ve iki yanında giderek küçülen karanlık ve aydınlık saçaklar görürüz, buna da ışığın kırınımı deniyormuş.

Bu adreste şimdiye kadar özetlemeye çalıştığım girişim desenleri hakkında benim anlatmak isteyip de dile dökemediğim tüm bilgileri bir yüksek fizik öğretmeni anlamadan edemeyeceğiniz şekilde açıklamış. Benim bunları tekrarlamamak ve basitleştirmek adına diyebileceğim tek şey, ışık biz öyle görmesek de dalga olarak hareket eder, plakaya çarptığında girişim deseni dediğimiz bir nokta etrafında dışa doğru çevrelenen halkalardan oluşan bir desen oluşturur.


Lisefizik.com daki java simülasyonlarını izlediğimde, özellikle de girişim deseni oluşturan programı indirdiğimde karar verdim; eğer fraktal sanatta tutunamazsam opartist olacağım. Ecnebilerin opart dedikleri ve yetmişli yıllarda polyester kumaşa basıp gömlek yaptıkları desenleri yapıp yapıp duvarıma asacağım. Bu da böyle biline!

Ne diyorduk bir önceki yazıda, Nobel dersi çalışılacak. Çalışıldı, nitekim. Ve bir haftadır içinde o kadar yoğun bilgi içeren belgeyi nasıl yapsam da seyreltsem, basit bir dille anlatsam diye düşünüyorum. Yukarıda bahsettiğim ilk birkaç sayfalık ve işin temeli olan kısım. Kadir Can Erbaş bey sağolsun lisefizik sitesiyle işimi fazlasıyla kolaylaştırdı. Devamı haftaya diyorum ve Oya Başar repliğini tekrarlıyorum: Beni özlemeye devam edin anacım!

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Pınar Hanım,

"Sıfır kişi sesini çıkarmış" cümlesini yanlışlamak için yorum yapayım dedim. Victor Vasarely sever misiniz?

Hem ayrıca nerelerdesiniz? Şöyle bir göründünüz, bir daha uğramadınız!

Pınar Y. dedi ki...

Metin bey, hoşgeldiniz!
evet bir iki gündür yoğundum, pek bakamadım birşeye...

opartın babası victor vasarely'den mi bahsediyoruz? sevmez miyim hiç?! neden sordunuz? sizin de mi opart desenli gömleğiniz vardı yoksa? :D

Adsız dedi ki...

Yoktu benim öyle gömleğim filan da, severdim o zatı bir zamanlar. Çok kısa bir süre için op art'a ilgi duydum, sonra kesmedi beni doğrusu.

Neyse, çaya beklerim.
Saygılar.

Adsız dedi ki...

Ihh tamam. "Suya atılan iki taşın oluşturduğu dalgaların birbirine girdiğini hayal edin."klişesinden kurtuldum.O lise fizik sitesindeki animasyonlar ve video gerçekten görsel olarak ihtiyacımı gördü.

Özellikle girişim dalgalarını bu şekilde görmeye ihtiyacım vardı açıkçası.Zira bu dalgaların bir süre sonra bilincli olduklarını düşünmem gerekecek sanırım.Eh hologramik bir beyin ve evrenden söz ediyorsak başka nereye çıkacak ki bu işin sonu !

Nöronların oluşturduğu girişim dalgalarında da sanırım bu gelen uyarımın şiddeti aldığı yol karşıma çıkacak.Bilmem kaç milyon nöronun oluşturduğu bir girişim dalgalı gömlekten hoşlanır mısın? :)



Ama bu fotografik emülsiyonla kaplı plaka dediğin şeyi yani girişim desenlerini kayıt edilen yeri pekte tanımıyorum.Bir resmini görmüştüm Bilim Teknik Dergisinde o kadar.Sanırım beynin kendisi de böyle bir plaka bulunduruyor.Ya da beynin kendisi mi bu plaka şimdilik bilemiyorum.Sanırım ilerleyen bir zamanda googleye bakmam gerekecek zira sen bu hızla o plakaya bir daha dönmessin sanırım.

Özellikle bu yazından ve bu yazında verdiğin kaynaklardan çok faydalandığımı söylemeliyim.

Kolay gelsin...

Pınar Y. dedi ki...

Merhaba,
Mesajında yazdıkların, yararlandığını söylemen beni çok sevindirdi. Bu işe tamamen kendi zevkim için başlamış olmakla birlikte ihtiyacı olan birilerine ulaştığını görmek bambaşka bir tat veriyor.

Fotografik emülsiyonla kaplı plaka dediğim şey fotoğraf filminin ilk versiyonu. Fotoğraf da ilk bulunduğunda ışığa duyarlı bir emülsiyonla kaplanmış cam parçalarından ibaretti. Filmlerden hatırlarsın belki, şimdiki diyaframın, merceğin, vizörün, shutterın bile olmadığı basit bir kutunun önündeki delik bir süreliğine açılır sonra kapanır ve o siyah perdenin önünde eğilip birşeyler yapılırdı. Fotoğraf baskısı o camdan kontakt (birebir) baskı şeklinde yapılırdı. Sonra cam yerine film oluştu, sonra fotoğraf makineleri bugünkü haline benzemeye başladı. Filmler de büyük boyutlu tek kareden ard arda devam eden 35 mm lik rulolara evrildi.

Hologramda da fotoğraftaki gibi bir makine yok; karanlık kutu, karanlık oda halini alıyor ve biz karanlık odada bahsettiğim gibi emülsiyon kaplı cam, pleksiglas ya da film kullanıyor, onu lazerle pozluyoruz. Fotoğraf filmi gibi ancak daha büyük boyutlu olan film iki pleksinin arasında sabitleniyor falan. Sonra aynen fotoğrafta olduğu gibi geliştirme, durdurma ve sabitleme banyolarından geçiriliyor.

Beyin sözkonusu olduğunda böyle uzun uzadıya anlatacak pek birşeyim yok açıkçası. Evet beynimizin de bütün kıvrımlarını kaplayan korteks adlı bir tabaka var ve bütün zihinsel işlerimizi onun kıvrımlarına kaydederek yapıyor olabiliriz. Ancak holograma bağlayabilecek kadar bilgi sahibi değilim. Öğrendiğim anda yazacağımdan şüphen olmasın :)

Tekrar teşekkür ederim, sana da kolay gelsin :)