20 Ağustos 2006

Bu Öyküler Şiirler Melodiler Nereden Gelir?

Hologram yapmama üzerine serbest stil deneme.

Sanatçı olmakla olmamak arasındaki fark nedir? İşte bu yaprağın kıpırdamadığı sıcak, boğucu Pazar gününde bir süredir aklımda olan bu konuda serbest stil saçmalamalarımı yazıyorum. Pandora’yı açtım, o da bana kadife seslerin söylediği yumuşak melodilerle eşlik ediyor. Bütün bunların muhteşem boğaz manzaralı fillamın bahçesinde bir fıstık ağacının gölgesinde gerçekleştiğini belirtmeme gerek var mı?

İşte ben de tam bundan bahsedecektim! Bir kere en başta açıklığa kavuşturalım. Sanat eseri ya da buluş dediğimiz her şey insandan çıkıyor. Şimdi sanat eseri ile buluşu aynı cümlede kullanmanın ne alemi vardı? İçimden öyle geldi. Ve bu bence herhangi bir davranışın olabilecek en geçerli nedenidir. Hala! (burada eski beni, beni eskiden beri bilenlere muzipçe göz kırpıyorum)

Dikkatli okuyucularımızın metodoloji olarak uzun uzun anlatmak yerine örnekler vererek açıklamak, hatta sadece örnek olmayı tercih ettiğimizi anlamış olduklarını umarak devam ediyoruz.

Peki ya,
Seni birdenbire değil,
Usul usul sevdim.

dizeleriyle
Umudum can çekişiyor hayat!
Bir şeyler yap.

arasındaki yedi fark nedir?

Cevap veriyorum; ilk şiirin dünyaya Gülten Akın’ın, ikinci şeyin(!) benim kaleminden gelmiş olmasıdır. Diğer altı farkı bilemeyeceğim…

Burada sanat eseri tanımını yayımlanmış, paketlenmiş, barkod numarasıyla birlikte ticari kullanımda yerini almış kitap, albüm, film, tablodan telif hakkından ve yaratıcısından bağımsız olarak, insan ruhunu okşama etkisi gösteren her şey olarak genişletmek istiyorum. Başka türlü benim pek özendiğim san’atçı cemaati arasına girebilmemin başka yolu yoktur!

Böyle düşününce işler kolaylaşıyor işte ve bütün bu san’at insanın neresinden çıkar diye sorabiliyoruz. Şimdi benden önce bilim adamları insan beynine dair bulgularını bu soruyla ilintilendirebilir. Efendim beynimizin sağ lobu yaratıcılıktan, sol yanı mantıktan sorumludurlar, ikisinin birleştiği yer, o bağlantının gücü, işlerliği, bunun hayatımız üzerindeki etkisi şeklinde bitmek bilmeyen bilimsel açıklamalar silsilesi zamanı geldiğinde hatmedilmek üzere sırada beklemektedir. Bir de derinsel açıklamalar vardır; bilinç, bilinçaltı, korteks, altbeyin vs. meraklısı google’da arayabilir. Bilinçaltına bilimsel ya da bilim dışı, legal ya da illegal yöntemlerle yapılan yolculuklar, kolektif bilinçaltı ile morfik alanlardan alınan mesajlar… Ondan sonracııma doğu öğretileri, bireysel karmamız, aile ve kültür karması, kundalini enerjisinin durumu ve daha neler neler…

Hayat! Zannımca yukarıda yer alan ya da almayan bütün yolların çıktığı yegane sonuç. Kendimizi bilmek için yaşıyoruz, bildiğimizi ifade etmek için sanat yapıyoruz.

Hayat hakkında yazmak kadar beyhude başka çok az uğraş vardır sanırım. Mesela zap yapmak bunlardan biri olabilir. Ya da ayaklarını uzatıp ayak parmaklarını hareket ettirmek ve bunu izlemek. Yattığın yerden tavanı izlemek ve sessizliği dinlemeyi de sayabilirim. Biraz zorlasam bilinçli yapıldığında bu yazdıklarımın hepsinin meditasyondan sayılabileceğini bile iddia edebilirim, ki bu birden bu eylemlerin boşluğuna bir anlam kazandırmış ve beni yine düze çıkarmış olur.

Hah! Buldum! Hayat hakkında yapılan insanı didaktik ve bir o kadar da uzak durulası bir havaya sokan monologlardan daha beyhude olabilecek şey bir insana ne yapması ya da ne yapmaması gerektiğini söylemektir, üstelik sorulmadığı halde! Peki bazı insanların hayata bunun için geldiğini ve bunun da gayet yerinde olduğunu yazarsam ne düşünürsünüz? Ne yani boş ve beyhude olduğunu ilan ettikten sonra bunu da ben mi yapayım? Daha iyi bir zamanlama olamazmış gibi?!!

Neyse, bırakıyorum dağınık kalsın. Bazı soruların tek ya da doğru cevabı olmayıversin… Biz farkında yaşayalım, hayat insan olduğumuzu öğrenmemize sahne olsun, o zaman öykü, şiir ya da müzik, yaptığımız her şey ya da yapışımız yaşama sanatının bir eserciği olsun…

14 yorum:

Adsız dedi ki...

Pınar Hanım,

Güzel güzel yazmışsınız, uslu uslu okudum! Altı farkı geçin, çok önemli bir fark var, ama niye söyleyeyim ki! Siz bulun!

Pınar Y. dedi ki...

Metin Bey,
biz onu değil, üçüncü büyük hayalinizin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. konuyu saptırmayalım lüften!

dreamsact dedi ki...

ben bu blogu neden bu kadar geç farkettim ya! eh metin abi senin de alacağın olsun, insan satırarasında da olsa bir lafını etmez mi..

bir kaç gündür baştan sona doğru okumaya çalışıyorum yazılarınızı. bir de şu blogger'ın arşivlemesi bir mantık dahilinde olsaymış..

Pınar Y. dedi ki...

hiçbirşey için geç değil. dünyayı falan kurtarıyor değiliz... ööle kendi halimizde takılıyoruz işte.

hoşgeldiniz madem :)

Adsız dedi ki...

Anaa! Sevgili teknik direktörüm de keşfetmiş bu yazlığı! Ne güsel!

Pınar Hanım,

Cevabımı okudunuz mu? Neden hemen evinize döndünüz? Ben konuklarımı uzun uzun ağırlamayı seven bir ev sahabısıyım. Bunu biliniz lütfen!

Adsız dedi ki...

Ayrıca üçüncü böyyük hayalimi daha müsait, geniş bir vakitte anlatacağım efenim!

Pınar Y. dedi ki...

Metin Bey, anlıyorum... Aslında anlamıyorum... kendi halinize bırakmayayım da ne yapayım? misafirlik de bir yere kadar, kovulmadan kalkmasını bildiğimizi biliniz siz de!

hem ben sözcükleri tasarruflu kullanırım, hayatta da yalan söylemişliğim yoktur :p diyeyim kendimle ters düşeyim... bu mu istediğiniz?!

yo yoo! benim işim gücüm var ayrıyetten. şu an burada cevap yazmam bile... anlatabiliyor muyum?

Adsız dedi ki...

Ne yani, biz boş gezenin boş kalfası mıyız demek istiyonuz Pınar Hanım? Teessüf iderim. Şanlı reklam sektöründe istihdam edilmekteyiz bugüne bugün!

Pınar Y. dedi ki...

öyle bir rivayet var tabi ancak görünüm gizli işsiz olduğunuz yönünde. sakın inkar etmeyin!

(ya da inkar edin, o da mesleğin şanındandır)
(nereden mi biliyorum? kendimden :))

Adsız dedi ki...

"(nereden mi biliyorum? kendimden :))"

Bi dakika bi dakika, nasıl yani?!

Pınar Y. dedi ki...

şşş! aramızda kalsın :+

Pınar Y. dedi ki...

Meralimmm! Neredesin sen yafu?

öyle bir anımda döküldüydü, yazıya geçmeden zihnimden silinmedi. ben de yazayım kurtulayım demiş idim... yoksa umudumuz da yerinde, keyfimiz de :))

Adsız dedi ki...

İyi akşamlar efenim! Ben geldim, kendimi bi hatırlatayım dedim de...
Candan Hanım çiğ börek yaptı, getirecek birazdan sanırsam, sever misiniz?

Pınar Y. dedi ki...

ne iyi ettiniz Metin Bey, ancak ben gittim (tatil olayı :)

lütfen kafamı öyle böreklerle falan da karıştırmayınız. boğazımızla ilgili net kültürlerinden weight-watchers ve türevlerinin müşterisiyim ben!