Dün bir arkadaşımın gönderdiği bağlantıyı tıkladım, bir yazı, okudum, güzelmiş dedim. Sitenin görünümü hoşuma gitmişti zaten, reklam yok, sade bir tasarım var, sararmış bir kitabın sayfalarını okur gibi, huzur veriyor. Bu huzuru biraz daha yaşamak için kalmak istedim, biraz daha okumak… Sayfanın sağ üst köşesinde editörün önerisini gördüm, neymiş bakalım deyip tıkladım. Ali Türkan’la tanışmam böyle oldu işte, o zamandan beri de şurada alt alta yer alan yazılarını okuyorum kendisiyle konuşur gibi. Eğitime dair, edebiyata dair neden kimse bunları yazmıyor dediğim yazıları su gibi akıyor, okudukça susuzluğum artıyor mu azalıyor mu bilmiyorum, niyeyse okumayı da bırakamıyorum… İki yıl önce öldüğünde 43 yaşındaymış, bana sorsalar sadece yazdıklarına bakarak daha büyük bir sayı söylerdim yaşı için. Bunları bugün şu yazıdan öğrendim.
Öğrendim de ne oldu? Hiç işte… Hayıflanıyorum, iyi bir yazar, bir insan varmış, yaşarken bile haberim olmamış, bir hayırsever yazılarını internette derlemiş de, o sayede… Düşünüyorum, göçüp gittiğimde geride ne bırakacağım? Hiç işte… Bana bu son cümleyi yazdıran haleti ruhiyeden hiç bahsetmeyeyim ki geride iz/ yazı/ kitap/ herhangi yararlı bir şey bırakmaksızın gitmek bir işe yarasın!
11 Haziran 2010
Hiç İşte…
Solist
Pınar Y.
Kayıt anı
16:34
Kategorisi: diğer herşey, konuk yazarlar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Sessizce girdim ve okudum. Sessizce çıkıyorum :))
nasıl isterseniz...
bazen okudukca okursun ama bi türlü doyamazsın :)
Yorum Gönder