10 Haziran 2010

2006dan 2010a...

Bugün bir şey dürttü beni uzun zamandır el atmadığım bloguma bir el attım. Bir yazımın yayımlandığını fark etmiştim dün, onu eklemekle başladım. Böyle hangi yazısı ne zaman nerede yayımlanıyor bilmeyen bir yazarmışım gibi konuşuyorum işte. Hepi topu iki dergiye yazıyorum, şimdilik.
 
Sonra eski sayılarda çıkan ancak nedense bloga yerleştirmeyi şu ana kadar ertelediğim diğer yazılara el attım. Gezmişim, düşünmüşüm, hissetmişim, yazmışım. Yazdıktan sonra benim olmaktan çıkmış, niye kendi bloguma yerleştiriyorum, zaten beğenmiyorum, bu kadar tevazu akşama yeter mi, eve giderken tazesini alsam mı diye düşünürken şöyle bir fikir geliştirdim: O yazılar uçurduğum uçurtmalar olsun, rüzgar öyle yükseklere taşımış olsun ki o onları, ipim yetmesin, ben de ipin yetmeyeceğini anladığım anda elimde kalan kısmına asılmak yerine avucumdan gökyüzüne kayışını izlemiş olayım. Sadece, artık göremeyeceğim bir yerde olsa da o uçurtmanın var olmuş olduğunu hatırlatmak için yeryüzüne temsili gölgesini çizeyim. Blogda sayı numarası ve başlığı ve kaybolmayacağını umarak url adresi yazdığım kayıt da o gölge olsun. Nasıl?
 
Neyse, şimdi asıl önemli noktaya gelelim… Bütün bu işleri yapar kayıtları düzenlerken aniden fark ettim ki bugün taa 2006 yılında ilk kez buradan merhaba deyişimin üzerinden tam tamına dört yıl geçmiş! Vay be! Aynı anda çocuk doğsa şimdi kreşe başlamıştı! Bense, önce hologramcı oldum, dilekler tuttum, gerçekleştirdim, sonra yazar oldum, aşık oldum, gezdim tozdum, dans ettim, İspanyolca öğrenmeye başladım, okur-yaşar oldum… Eh, ben de az şey yapmamışım, durduk yerde hayat muhasebesi bile yaptım, daha ne olsun?!
 
Ne diyordum, kesin unutulduğunu düşünen blogumun ruhu dürttü beni! Ne yani, olamaz mı?! Hayatta her şey olabilir, bunu bilir bunu söylerim…

Hiç yorum yok: