10 Nisan 2007

Festival dört beş!

Beethoven'i Anlamak/ Copying Beethoven

Hayalimiz gerçek olsaydı, hayatımız nasıl olurdu? dünya nasıl olurdu? yada o hayali gerçekleştiren olaylar örgüsü nasıl olurdu? Her film, her senaryo bu sorulara verilmiş bir cevap değil mi zaten... Bir cumartesi akşamı taksimin kalabalığında duyamayacağımız tek tür olan klasik müziğin babalarından birinin hayatına hayalci bir yaklaşım. Eğer beethoven yine anlatılageldiği kadar nemrut olsaydı, ama o kadar sağır olmasaydı, karşısına 23 yaşında bir içim su gibi bir hatun çıksaydı, bu hatun kendi bestelerini göstermek peşinde idealist bir besteci adayı olsaydı, beethoven'ın bütün aksiliklerine katlanacak, ünlü 9. senfonisini prömiyere yetiştirmesine ve orkestrayı yönetirken çuvallamamasına yardım edecek kadar hayran olsaydı, senfoniyi sağ sağlim atlattıktan sonra kendi bestelerini gösterseydi, beethoven onları beğenip üzerinde çalışsalardı, her gençkızın hayaline ek olarak yalnız yaşlı ve nobran olduğuna bakılmaksızın her adamın muradı gerçek olsaydı nasıl olurdu üzerine bir film.



Ha, bir de müziğin tanrının sesi, bestecinin tanrının sesini duyan yüce insan olduğuna dair replikler tekrar tekrar karşımıza çıkmıyor muydu, -ki bence egosu fazlasıyla şişkin ve eksikliklerine daha iyi bir bahane bulamamış insancıklar tarafından sarfedilebilecek bir cümledir bu- tek bir beste yapmamış insanlar olarak tanrının sesini bize duyurmadığına üzülelim mi, yoksa güncel müziklere bakıp tanrının bir iki asırdır zaten çok az insana sesini duyurduğuna sevinelim mi karar veremeyerek çıktık salondan. şimdi bu satırları yazarken insan insan olmakla insancık olmak arasındaki fark iyice büyüdü gözümde.

zaten dünyayı değiştiren ne varsa hepsi enginlere sığmayıp taşan bir egonun imzasını taşımıyor mu ?! benim insan insan dediğim insanlar hep birinin annesi, babası, kardeşi ya da arkadaşı veyahut evladıdır, normal bir hayatları olan normal insanlardır. genelde sevilirler ama sevmeyeni de olur. birkaç kişi içinse dünyalara değişilmezler. öyle kitaplara yazılacak bir söz sarfetmişlikleri yoktur ancak pratik yaşam onlardan sorulur. her işin bir kolayını bilmeseler de bulurlar, herşeyini elinden alsanız bile mizah anlayışını, sabrını ya da isyanını alamazsınız. kısaca insan insan, her derde deva, her eve lazımdır. ben ona varlığıyla hayatı güzelleştiren insan diyorum. birden fazlasını tanıma şansına sahip olmama rağmen çoğullaştıramıyorum, çoğul eki bile kullanamıyorum çünkü herbiri sadece bir tanedir ve dünyalara bedeldir.

şimdi çocuksu halim soruyor: neden hepsi birden olmuyormuş?!!! dünyayı kurtarmaktan geçtim. dünyayı -tabii ki pozitif anlamda- değiştirecek birşeyler yapmak için ille de herkesin hakkımızda çekilmez, ukala, beter, uzak durulası olduğumuzu düşünmesi, üstelik bunu hakedecek kadar kötü bir insan mı olmamız gerekiyor?

Ah ah, film eleştirisi adı altında bakın ne kadar bişeyim mesajı döndü dolaştı hayat felsefesi parçaladığım uzun bir deneme oldu. Okuyup buraya kadar gelenlere kocaman bir bravo diyerek hemen haftasonunun diğer filmine geçiyorum. Söz, bunu kısa keseceğim.


Tarih Öğrencileri/ History Boys

Gün geçmiyor ki yeni bir gençlik filmi izlemeyelim sayın seyirciler. İşte uzun zamandır izlemediğim Şahan'dan hala gülerek hatırladığım bir replik. Bu seferki yönetmenimiz kenarda kalmış bir kasabanın hepsi erkek ve hepsi 'inek' öğrencilerinin oxford ve cambridge sınavlarına hazırlanarak geçirdikleri yaz hakkında bir film yapmış. Onların başarısıyla okulunun başarısını tescillemek isteyen hırslı bir müdür, öğrencilerine şiirler şarkılar ezberletmekle yetinmeyip onları elleyen bir hoca, okula geldiği gibi çocukların kafasını kendi kafası gibi karıştıran genç öğretmen gibi eğlenceli(!) karakterler de eklenince izlemesi keyifli bir film olmuş. Değişiklik yapıp bu filmin sonunu söylemeyeyim, sadece aksanlı ingilizce dinlemenin biraz yorduğunu belirtip bitireyim.

2 yorum:

B5 dedi ki...

Festivali ucundan yakalayabildim... cok da uzun sürmedi bu ve Istanbul´dan ayrilmak zorunda kaldim..
Sirada tiyatro var, gidersen senden de takip ederim..
Selamlar

Pınar Y. dedi ki...

Festivalde izlediğim altı ve yedinci filmler de yolda ancak iki satır yazmaya fırsat bulamadığım için beynimin kıvrımlarında arşivdeler şu an için...

Uğradığın için teşekkürler, bloguna hızlıca baktım, dans videolarını izlemeden geçmedim. gece neşemiz oldu, teşekkürler.

yine görüşmek üzere, iyi geceler...