18 Aralık 2009

Yazı Alıştırması

Yazı atölyesinde son derste bir alıştırma yaptık. Bir a4 kağıdı dörde bölüp her bölüme çeşitli öğeler yazdık. Öğelerin ne olacağını düşünerek ya da aklınıza ilk gelen şeklinde yapabiliyoruz. Bizim alıştırmamızdaki öğeler ve benim ilk karakter için yazdıklarım şöyleydi:
1- ses (pitipitipiti düşen yaprak sesi)
2- tat (tarçınlı tatlı)
3- yer (koh samui)
4- kişi (adam)
5- his (mutlu)
6- doku (pütür pütür)
7- meslek (doktor)
8- tip (ince uzun)
9- cepte bulunan birşey (anahtar)
10- hayvan (tembel hayvan)
11- oda (yatakodası)
12- koku (kanalizasyon kokusu)
13- sır (aklı başından gidiyor ve bunu biliyor)

Öğelerin hepsini kullanmak zorunda olmadığımız gibi bundan başkalarını da ekleyebiliriz. Bu çalışmanın sonucunda elimizde çeşitli özellikleri belli dört karakterimiz oluyor ve bunların tamamını ya da tekini öyküde kullanabiliriz.

Bu alıştırmayı yaparken yazmaya sondan başlamış oldum, ne yazacağım belli olduğu için bu karakterleri nasıl birleştireceğimi düşündüm. Benim için değişik bir deneyimdi. Diğer arkadaşların yazdıklarında da dillerinde belirgin bir değişiklik etkisi olduğunu farkettik. Yazdıklarımıza sürpriz öğeler ya da biraz renk getirmek için veya yazarken tıkandığınızda uygulayabileceğimiz bir yöntem olarak hiç mecbur kalmamayı dileyerek sepetimize koyduk.

Daha fazla konuşmadan bu alıştırma ile yazdığım öyküyü paylaşıyorum, afiyet olsun...


Senaryo Yazarı

Film, adamın, sonradan kendi çocuğu olduğunu fark edeceği çocukla satranç oynarken başlıyor. Çocuğun onun çocuğu olup olmadığına henüz karar vermedim aslında, kendi çocuğu olduğuna dair bir kuşku duyması da yeterli olabilir. Adam başarılı bir doktor olarak geçirdiği maceralı yaşamın ardından kendini dünyadan soyutlamak için egzotik bir cennete yerleşmiş, mesela Tayland körfezinde Koh Samui’ye, artık emekli. Çocuk ailesiyle başka bir ülkeden oraya tatile gelmiş olmalı, mesela Rusya’dan. İlk bakışta hiçbir ortak noktası olmayan bu ikili karşılıklı satranç oynarken başlıyor; kanalizasyon kokuları yemek kokularına karışmış, çocuk nasıl olduysa kedisiyle gelmiş, otelin rahat koltuklar, satranç, dama gibi oyunlar, dergiler, broşürler olan verandasındalar. Tropik cennet Koh Samui dedik, çocuk tam olarak Moskovalı… Zıtlık adına çocuğu kız yapalım, 13-14 yaşında, adamın ince uzun vücudunun tersine kısa boylu ve şişman. Adam yapacak bir şeyi olmadığı için neredeyse bütün gün yatak odasının bambu zemininde tembel hayvan gibi yatmakta, ancak akşam olduğunda dışarı çıkmakta. Çocuk tatilde olduğu için günü plajda ve havuzda geçirmekte. Adam gündüzleri uyuyup akşamları çıktığına göre ikisini akşam vakti verandada buluşturacak bir neden yaratmalıyım. Sonra adamda kuşku doğuracak bir yakınlığın oluşumunu işlemeliyim, sonra…

“Sonrasına bakarız” dedi ve eklemlerine şifa vereceğini umduğu bitki çayından bir yudum aldı. Ağzındaki ekşimi acı mı olduğuna karar veremediği ve bir çaya hiç yakıştıramadığı tadı yutkunarak güçlükle geçirdi damağından. Santa Monika’daki evinin terasında sıcak bir meltem eserken bakışlarını okyanusa çevirdi, o ana kadar elinde tepsi kendisini dinleyen yerli kadına “hadi sen de işine bak, yoruldum” diyerek gönderdi. Burada, Hollywood’un neredeyse bitişiğinde film senaryoları yazarak seksen yaşına kadar gelmişti. Nasıl da çabuk geçmişti zaman… Yıllar geçip de cildi kırıştıkça bir tatlılık geliyordu üzerine, sanki hala cebindeki sakızları çifter çifter çiğneyen bir kız çocuğuydu. İskeleti de bu çocuksulaşmaya paralel bir şekilde küçülüyor, minyonluğu minyatürlüğe dönüşüyordu. Esmerce, balıketli ve fazlasıyla kendini beğenmiş bakıcısı dışında kimseyi gördüğü, kimseyle konuştuğu yoktu. Kimseye anlatmak istemediği pişmanlığı yerine böyle hikayeler uydurup yazıyordu. Ancak o zaman, bir fil olma yolunda mutfaktan çıkmayan, ülkesinde bankacı olduğunu iddia eden bu cebi delik küstah küba yerlisi kadın gür kahkahalarını atmaya ara verip sükunetle kendisini dinliyordu.

Ah pişmanlık… Burada geçirdiği tam tamına 57 yılda bir nebze olsun azalmamıştı. Burası rüyalarının memleketiydi, Hollywood olduğu için, umutlarla ve vaatlerle dolu olduğu için, burada hiç kış olmadığı için... Ne var ki, bu rüya için başka bir rüyadan vazgeçmişti. Gençti, onu unutacağını, oyunculuk yaparken daha uygun birini bulacağını sanmıştı. “İyi bir karar verdim, cesur ve iyi bir karar, her şey çok güzel olacak” diye tekrarlayıp durmuştu o uzun yolculuk boyunca. Geldiğinde bunlara inanmıştı ve işler tam karar verdiği şekilde gitmemiş olsa da bunun iyi bir karar olduğunu düşündürtüyordu. Oyuncu değil, başarılı bir senaryo yazarı olmuştu, onsuz… Santa Monika’da güzel, müstakil bir evde yaşıyordu, onsuz… Bir kocası, çocuğu olmuştu, evliliği yürümemişti ama çocuk sevgisini tatmıştı, onsuz… Birden aklına geldi, onunla kalsa çocuğu olmayacaktı ki! Yani iki kadının kucağına gökten bir bebek falan düşmedikten sonra… “Hmm” dedi, “bu gökten düşme konusunu düşüneyim, son senaryoma biraz renk getirebilir…”

1 yorum:

yorum dedi ki...

slm hakikaten yazma sanatına devam etmişsin. ben bırakacağını düşünmüştüm. şu çince yorumlardan kurtulmak için vordverification muydu neydi onu kullansana...