20 Şubat 2007

Absürd Filmler, Absürdötesi Dialoglar

Dün akşamı bir önceki mesajımda müjdelediğim festival filmlerinden ikisini izleyerek geçirdim. Uykusuzluktan kapanan gözlerimi bir an önce dinlendirmek için iki foto ve iki bağlantı ve iki cümle geçip beni asıl dumur denizlerinin açıklarına savuran dialogu anlatmak istiyorum.

İzlediğim ilk film Tutkal/ Glue idi. Ergenlik denen dönemin ne beter bir dönem olduğunu hatırlattı bana. Filmimizin onaltı yaşındaki kahramanlarının haytalıklarını görünce kendi onaltı yaşımı hatırlamayı denedim. Aklıma çok net bir şey gelmedi. Çocukluğumu daha net ve daha renkli hatırlıyorum mesela. Orta öğretim bu kadar mı soldurmuş hayatımızı… Filmi izleyince, orta öğretim ya da başka bir şey, dünyanın her yerinde solduracak bir şeyler var sanki diye düşündüm.



Şans eseri izlediğim ikinci film ise Bilekkesenler: Bir Aşk Hikayesi/ Wristcutters: A Love Story oldu. Şans eseri diyorum çünkü filmin iki gösterimi için biletlerin tümü ta Pazar gününden tükenmişti. Ben birazdan anlatacağım dialogu yaşamasaydım muhtemelen şansımı denemeyip kös kös eve yollanacaktım. Filmde izlediğim küçük mucizeler gibi, akın akın gelen izleyicilerin içinde fazla bileti olan bir kişi çıktı, benden önce davranan grup üç kişi, ben tek kişi olduğum için bileti benim almama razı oldu, koltuğu tam projeksiyon cihazının arkasına gelen bir izleyici benim koltuğuma oturmak istediyse de biletini bana satan arkadaş koltuğumu ısrarla savundu. Üstelik tıka basa dolu olan salondaki tek boş koltuk muhtemelen benim önümdekiydi! Baktım bileti bana bırakan grup da bir şekilde içeri girmeyi başarmış merdivenlere konuşlanmışlardı, keyifleri yerindeydi. Biraz solgun bir atmosferde geçmesine rağmen insanı alıp götüren senaryosu, film süresince yaşattığı sürprizleri ve yüreği okşayan sonu ile iyi ki denemişim diyerek ayrıldım salondan.



Aşağıda yer alan konuşma 19 şubat 2007 pazartesi akşamı saat 21:40’da Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki Kibele Yayınevinde gerçekten(!) yaşanmıştır. B ben, K kitapçı, A alakasız kişi, Z de kasada oturan bayanı ifade etmektedir. Durum özetle benim festival filminden çıktıktan sonra birden aşka gelip ta eylül ayında ankarada bir arkadaşımı beklerken vakit öldürmek üzere girdiğim kitapçıda elime alıp biraz karıştırdıktan sonra güçlükle bırakabildiğim bir kitabı bulup alabilir miyim, hemen okuyup tasarladığım bir sonraki mesajımda yararlanabilir miyim diye düşünerek kitapçıdan içeri girdim. Raflar arasında biraz dolaştım, doğal olarak bulamadım.
B: Aradığım spesifik bir kitap var, bilgisayardan elinizde olup olmadığına bakabilir miyiz?
K: Tabi, nedir adı?
B: Şaka Yapıyor Olmalısınız Bay Feynman. Yayınevini bilmiyorum. Richard Feynman olması gerek yazarı, Richard Phillip Feynman. Otobiyografik…
(doğrusu Phillipsmiş, yanlış hatırlamışım)
Kitapçı bilgisayarda aramasını yapıyor, ben ekranı görmüyorum.
K: Feynman’ın bizde kayıtlı sadece Fizik Yasaları Üzerine adlı kitabı var, o da stokta yok. Bu sırada oralarda kitaplara bakmakta olan alakasız kişi heyecanla kitapçıya yönelerek;
A: O kitabın yazarı Feynman değil yalnız. Yazar adından ararsanız bulamazsınız.
K: Kitap adından da arattım, yok.

O sırada olayın geçtiği mekanın yanı başında oturmakta olan, güneş gözlükleri gözünde uzaklara dalmış duruşundan ama olduğunu tahmin ettiğim bayan da bize katılıyor,
Z: Feynman’ın öyle bir kitabı yok zaten!
Diyerek son noktayı koyuyor. Çıktığımda ben kimim, neredeyim, bu konuşma gerçekten yaşandı mı, entelliğin doz aşımı bu mudur, dantellikten ölür müyüm, hadi ölmedim, kanser falan olmayayım diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Ama vazgeçmek genlerimde yok tabi. Hemen kendime gelip bitişikteki D&R de aldım soluğu, aynı başlangıcı daha az sürreel bir dialog olmasını dileyerek oradaki görevliye yaptım. Ve kitabın adının Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman olduğunu ve onların da stoklarında bulunmadığını öğrendim! Saatin ona yaklaştığını görünce, madem şansım yaver gidiyor davetiyeleri bile son koltuğuna kadar doldurulmuş olan bu filme girmem de bir şekilde mümkündür diye düşünüp tekrar salona yöneldim. Sonrasını biliyorsunuz. Şimdi bütün bunların üzerine beni şaşırtacak tek şey yarın o kitabın gökten kucağıma düşmesi olabilir!

1 yorum:

Pınar Y. dedi ki...

Süper link! teşekkürler!

böylece kucağımıza kitap değilse bile kitabın adresi düşmüş oldu. youtube bağlantısı için ayrıca teşekkürler. 1986'da ölmüş bir adamın -yanılmıyorsam yani- videosunu bulacağım aklımın ucuna gelmezdi.