01 Aralık 2009

Melemen

Sıradan bir yaz akşamıydı. Güneş denizin ardından batalı epey olmuştu. Sırayla sönen tek tük ışıklarla adadaki ıssızlık duygusu an be an artmaktaydı. İnsanlar yemeklerini yemişler, şaraplarını içmişler, yataklarının yolunu tutmaktaydılar. Son yanan lambalar, kapatmak için hazırlık yapan birkaç meyhaneye aitti.Onlar da söndükten sonra güneş doğana kadar sürecek mutlak bir huzur vardı. Tek ışığın yıldızlar ve aydan gelen ışık, tek tanığın da keçiler olduğu birkaç saatlik mutlak huzur...

Yaz aylarında gündüzleri hava dayanılmayacak kadar sıcak olduğu için Pembe ve sürüdeki diğer keçiler geceleri otluyorlardı. Pembe adını, beyaz tüylerinin üzerine sürülen kınanın verdiği pembe renk ile almıştı. Şimdiye kadar altı yaz görmüş, adadaki her ormanı gezmiş, her cins ağacı kemirmiş, dört doğumda toplam dokuz yavrusu olmuştu. Onların sadece dördü hayatta kalabilmişti yazık ki. Sahibi sütünü sağarken, sırtındaki pembe tüylerini severken onunla konuşurdu, bu saatten sonra kesecek değildi herhalde. Ancak Pembe'yi kaybettiği yavrularından daha çok üzen bir şey vardı.

Sürü her akşam olduğu gibi özgürce geziyordu. Çan seslerine melemeleri eşlik ediyor, sesleri vadide yankılanıyordu. Çın çın çın. Mee eeeee. Meee eee. Çın çın. Möeee ee. Mee le meeen. Me le meee en. Pembenin ağzından bunun dışında tek söz çıkmıyordu. Her ne kadar körpe fidan bulduğunda iştahla kemirse de daha minicik bir oğlakken yediği melemenin tadını unutamıyor ve sürekli adını sayıklıyordu. Sürüdeki diğer keçi ve tekeler onun bu saplantılı hareketine bir anlam veremiyor olsalar da alışmışlardı.

Me le meeen diye sayıklayarak geçen kimbilir kaçıncı gecenin ardından bir sabah sahipleri sürüyü topladı, otlamaya çıkarır gibi vadiye doğru değil, köyün içine doğru sürdü. Bunun garip bir durum olduğunu hemen anladılar ve huzursuz oldular. Acaba kesilmeye mi gidiyorlardı? Eğer öyle idiyse neden hepbirlikte gidiyorlardı, bütün sürü mü kesilecekti? Daha önce böyle köye doğru gidip geri gelmeyenler hep birer birer gitmişlerdi ve hepsi de en genç olanlardan seçilmişti. Şimdi içlerinde sekiz ve on yaşındaki tekeler, yedi yaşındaki Pembe ve birkaç olgun keçi ile hayli yaşlı sayılabilecek bir sürüydüler. Ayrıca keseceği zaman sahipleri de kendilerinkine benzer bir huzursuzluk içinde olurdu, bugünkü gibi ıslık çalarak yaylana yaylana yürümezdi.

Hepbirlikte yeni yeni güneş almaya başlayan sokaklardan geçiyorlardı. Sokağa kurulmuş masalarda insanlar kahvaltılarını yapıyorlardı. Onların arasından huzursuzca meeleyerek geçtiler. Ölüme gittiğini düşünen Pembe son bir kez daha melemen yeme fırsatının olmayacağına üzülüyor ve ümitsizce mee lee meeen me e le e mee eeeeen diye sayıklıyordu. Tam o sırada kalabalık bir masanın sokağa en yakın sandalyesinde oturan bir çocuk feryadını duydu. “Annee bak keçi melemen diye meliyor.” dedi heyecanla. Karşısında oturan annesi “olur mu hiç öyle şey, hadi soğutmadan ye” dedi ve çocuğun ağzına melemen dolu çatalı dayadı. Mee eee. Mee le me eeen. Möee ee. Meee eee. Çocuk can kulağıyla sürüden gelen sesleri ayırmaya çalıştı. “Anne vallahi melemen diyor, bak şu en arkadaki beyaz keçi” Annesi oralı olmadı, çatalı çocuğun eline verdi: “bunun hepsi bitmeden sofradan kalkmak yok”

O sırada sürünün sahibi köydeki arkadaşlarından biriyle karşılaştı. Gözlerini sürüden ayırmadan onunla hoş beş etmeye başladı. Bu sayede durakladılar ve çocuk Pembenin melemen diye melediğinden emin oldu. Annesinin diğer uçta oturan bir arkadaşıyla sohbete dalmasını fırsat bilip yarısı melemen dolu olan sahanı aldı ve tüyleri beyaz, sırtı pembe keçiye doğru merakla ilerledi. Kendisine doğru gelen çocuğu görünce Pembe'nin nutku tutuldu. Bu bir düş olmalı diye düşündü. Ama gerçekti. Sesini duyuyordu, sırtını yakmaya başlayan güneşi hissediyordu, elinde yarısı melemen dolu bir sahanla kendisine doğru yaklaşan çocuğu da görüyordu işte! Usulca me le meen dedi. Sonunda dualarının kabul olduğunu anlayıp minnet duygusuyla sarmalandı. Çocuk çömeldi, gözlerini ondan ayırmadan sahanı yere, tam Pembe’nin önüne koydu. Pembe yayılan kokuyu içine çekti. Başını eğdi ve bir lokma aldı. Evet, gerçekti, melemen yiyordu. Bir çırpıda hepsini bitirdi. Çocuk mutluluk içinde sahanı aldı, masaya koşup yerine oturdu. Annesi sohbetine ara verip çocuğa döndü ve sahanın boş olduğunu gördü. 'Aferim sana, şimdi oyuna gidebilirsin' deyip çocuğu gönderdi.

Hiç yorum yok: