29 Nisan 2009

Kars, Digor vs.

Şu anda bir yanımda kuru yemişlerim bağdaş kurmuş bu satırları yazıyorum. Altta kalan ayağımın serçe parmağındaki nasır, üzerine ağırlık bindiği için acıyor, onun dışında bir derdim yok. Neden bunları yazıyorum? Eh bir yerden başlamak gerek de ondan!

Bugün öğlenden şu ana kadar neredeyse aralıksız yazacaklarımı düşündüm. İşyerinde, işten çıktıktan sonra yürüyerek eve ulaşana kadar iç sesim hiç durmadı desem yeridir. Tabii ki onun söylediği herşeyi hatırlamıyorum, şu an önemi var mı, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim yazasım var ve gördüğünüz gibi yazıyorum.

Bu fikir öğlen geldi aklıma. Her öğlenden değişik olarak -mı acaba?- önce çıkıp biraz yürüdüm. Ayaklarım beni göztepe parkına götürmüş. Parkın haftaiçi gündüz halini hiç görmemiştim. Laleler açmış ve semt sakinleri kah çocuklarını parkta oynatarak kah bankta dinlenerek bir güzel parkı kullanıyorlardı. Bu insanlar muhtemelen onbeş dakika önce de oradalardı, aynı anda ben inanılmaz yüksek bir ses tonu ve agresif bir tavırla 'sözlerine dikkat et ben karslıyım' diyerek kafa tutan bir müşteriye laf anlatmaya çalışırken yani. Sadece bu bile başka bir hayatın mümkün olduğunu hatırlattı bana, mümkündür ya, mümkün olmalı!

Neyse, dıştan bir tur atıp parkın içindeki gül bahçesine geçtim. Güller henüz açılmamıştı ama gölgedeki banklar pek hoş görünüyorlardı. Oturdum, çantamdan elmamı ve bir önceki gün aldığım ve okumayı bitirmediğim Uykusuz'u çıkardım. Zamanım bol ya, didik didik okuyorum. İç sayfalarda mini mini puntolarla yazılmış yazılar var. Misal Akıl Fikir Ofisi, Barış Uygur yazmış, ya da Benim de Söyleyeceklerim Var, Umut Sarıkaya yazmış. Onları okudum. kah kah kah gülmesem de gülümsedim, sonuna kadar okudum ve dünyadan koptum, hoşuma gitti. Bunları yazanlar da yarı yaşımda zıpırlardır, onlar da şöyle insandır, ne kadar kazanıyorlardır, ne kadar okuyorlardır, toplamda ne kadar çalışıyorlardır diye düşünmedim, bir tek okuduğum yazıyı kaç kere tekrar yazmış ya da üzerinden geçmiş olabileceklerini düşündüm, o da birazcık. Sonuçta ortada üretilmiş bir şey var, bu ürün bana ulaştı ve ben o ürünü zevkle kullandım, bu kadar!

O anda zihnimde bir ampul yandı. Çünkü parka giderken müşteriyle uğraşmayacağın bir iş yapmalı, ne yapmalı acaba diye düşünürken kısa ve berrak bir şekilde üretmek lazım fikri geçti. Uykusuz da okuduğum yazılar da buna cevap oldu. Okunacak şeyler olur, gülünecek şeyler olur. Neden daha çok yazmıyorum? Neden Uykusuz da ya da ona benzer bir dergide yazmıyorum? Hadi onu bırak, terapi niyetine al işte blog, yaz yazabildiğin kadar! Değil mi ama?!

Akşam yürürken yazma konusunda acayip gaza gelmiş şekilde kendimi de ve reye attım. Ta ne zaman alıp okumaya karar verdiğim fakat okumaya başlayıp yarım bıraktığım kitaplar düzineyi bulduğu için almayıp, dolayısıyla okumadığım bir kitap vardı; Stephen King'in Yazma Sanatı. Olup olmadığını sormak için beklerken bir düşünce daha geçti: bunu alıp okuyunca ne olacak, yazar olmuş mu olacaksın?! İçsesim doğru dedi, o ya da bu kitabı okuyarak yazar olmayacaksın, yazarak, yazmaya bir yerden başlayarak olacaksın. Vakit kaybetmeden hemen çıktım. O kitabı ve çok takdir ettiğim başka bir yazar olan Asimov'un otobiyografisi olan Dolu Dolu Yaşadım'ı ve birkaç kitabı daha internet kitapçısından de ve reye göre çok daha uygun fiyatlarla sipariş verdim. Aferim bana!

Şimdi, yazımı geliştirmek için bir yazar koçuyla mı çalışsam acaba diye düşünüyorum. Şu sıralar pek moda ne de olsa... En son hayatım değişti seminerine gittim ya, hayatımda bir değişim yaratmak için adım atmam gerektiği konusunda feci motive hissediyorum kendimi. Yarın sabah altıbuçukta uyansam kendiliğimden tekrar uyumak yerine bilgisayarı açıp yazmaya başlayacak kadar diyeyim, siz anlayın! Bu konuda zaman limiti olan ve gerçekçi bir hedef de koymam gerek kendime. Ancak bu hedefin ne olacağını bilmiyorum. Ne gerçekçi olur, artı yaratıcılık gerektiren konularda gerçekçi olmak gerekir mi? Her gün bir mesaj girmek mi? Haftada bir öykü/deneme vs yazmış olmak mı? Yazdıklarımı bir yerlere göndermek mi? İşte koça danışılacak bir konu daha. Ve tabii bu hedefe ulaşma adımlarını belirlemece falan... Bir yanım alışıla geldiğim üzere bu kadar yapılacak işin üzerine aman uf diyor ama yok ya, harbi motiveyim, hala yazıyorum mesela...

Neymiş? Karslıyım diyene ben de Digorluyum diyecekmişiz! Ya da geçmişi sevgiyle bırakıp yeni bir geleceğe yol almak üzere gerekli adımları atacakmışız.

6 yorum:

Yorum dedi ki...

Ümidinin kırılmaması lazım. BAzen özene bezene yazarsın. Kalkar biri "Cık beğenmedim" der. Bütün hevesin kaçar. Halbuki sendeki cevher daha yeni filizlenmiştir. Merakla bekliyorum yazılarını.
Karsta sadece digorlular yoktur, terekemelerde vardır :)))

Pınar Y. dedi ki...

merhaba,

yorum için teşekkürler, daha da gaza geldim!!!

bahsettiğim kitabı bitirdim. birçok konuda fikrim değişti ve daha da motive oldum. detaylı yazacağım king amcanın neler dediğini...

Pınar Y. dedi ki...

bu arada terekemelerin marifeti neymiş?

Yorum dedi ki...

Onların marifeti denge unsuru olmaları :))
Yokya bilmiyorum fazlasını. Bir arkadaşım terekemeydi ondan aklıma geldi :))

metin dedi ki...

Hadi bakalım hayırsız Pınar Hanım! Kolay gelsin... Müşteri daima haksızdır, aldırış etmeyin onlara da...

Pınar Y. dedi ki...

ah! evet benim, hayırsız Pınar! -nasıl cız etti içim bunu yazarken-

hoş geldiniz Metin Bey, sefalar getirdiniz!!!